Hayat en güzel öğretmen, kırklı yaşlarda bunu anlamak biraz daha kolay, kimi zaman olayların içinde belli hayat kesitlerindeki öğrenmeleri ıskalıyoruz. Belki de hayat denen şey insanın öğrenemediği şeyleri farklı hallerde tekrar tekrar yaşamasıdır. Aile mesleğimiz ziraat ve çobanlıkla 10 yaşlarında mesleki eğitim hayatım başladı. Lise yıllarında makine alanında çok dallı mesleki eğitim aldım. On sekiz yaşında meslek lisesi mezunu teknisyen olarak iş hayatına başladım. Askerlik sonrası yirmi iki yaşında şirket kurdum. Dört yıl tekrar üniversitede mesleki eğitim aldım. Lisans mezunu olarak çalışma hayatına döndüm. Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğretmenliği yaptım. Son olarak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde eğitim yöneticisi olarak çalışıyorum. Meslek hayatım farklı konumlarda ve alanlarda bazen zorluklar yaşasam da çok renkli geçti. Bu renklilik, hayatı daha geniş açıdan görme imkânı sağladı. Otuzlu yaşlarda Ahilik geleneğiyle tanıştım, kaynakları okudukça bazı noktalarına anlam veremediğim hayatımın, beni Ahilik geleneğini anlamak ve anlatmak için hazırladığını kavradım.
Meslek, eğitimle kazanılan bilgi ve beceri olduğu için meslek kelimesi yanına eğitim kelimesini de ekleme gereği duyuyoruz. Kişinin doğuştan getirdiği kabiliyetleri olabilir. Bu yeteneklerin ortaya çıkması için eğitim ortamına ihtiyacımız var. Planlı veya plansız, örgün veya yaygın tüm eğitim ortamları kişinin kendi becerilerini keşfetmesi, kendini tanıması üzerine programlanmalıdır. Bu bağlamada eğitim iklimi önemlidir. Bazı ortamlar çok planlı ve programlı olduğu halde o iklimi oluşturamazken, bazı ortamlar tabii olarak insanı yetiştirir. Modern dünya her şeye hükmetmeye ve o şeyleri planlamaya çalışırken bu doğal ortamları yok saydı, kriterlerine uymayanları literatürüne sokmadı veya görmezden geldi. Sancısını çektiğimiz gittikçe tek düzleşen ve yavanlaşan dünya hayatı, o kalbe iyi gelen yaygın ve plansız iklimlerden ve muhitlerden yoksun kaldı. Modern kriterlerle göre bakınca alimler cahil, ustalar kabiliyetsiz kabul edildi.
Bazı kaynaklar “Mesleki Eğitim” çalışmalarını sanayi devrimi ile başlatırken bazı kaynaklar yüz yıllar öncesine atıf yapmaktadır. Mesleki Eğitim tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Peygamberler meslekleriyle anılır, Kur’an-ı Kerim’de bazı kavimlerin meslekleri öne çıkarılır. Coğrafyamızda kurumsal anlamda mesleki eğitim çalışmalarını Ahi Evran Hazretleri ile başlatabiliriz. Dericilerin Piri fütüvvet geleneğinden istifade ederek Anadolu’da asırlarca sözü geçen bir Ahilik örgütünü kurdu.
Geleneğimizde eğitim mekânı deyince aklımıza hangi mekânlar geliyor. Medrese, Mektep, Cami ilk aklımıza gelen eğitim mekânlarıdır. Bu nedenle “İslam Eğitim Tarihi” kitabında tek kelime mesleki eğitimden bahsetmeden kitabı bitirebiliyoruz. Kurumları ve işlevlerini iyi tanımak gerekiyor. Kendi tarihimizi yabancı yazarlar eliyle tanıdığımız için kurumları da aynı bakış açısıyla değerlendiriyoruz. Batılı normlara uymuyorsa üretilen değer ve hizmeti ciddiye alınmıyoruz. “Külliye Eğitim Modeli” olarak okumaya çalıştığım Külliye/İmaret/Vakıf sistemi yüzyıllarca bir insanın ihtiyacı olan tüm eğitimlerin merkezi olmuştur. Külliye içinde yer alan çarşı sadece alış-veriş ve üretim mekânı mıdır? Hayır! Ustalar, kalfalar, çıraklar ve bu ortamda yetişen insan gücü; çarşı deyip geçemeyeceğimiz bir eğitim ekosisteminin var olduğunu gösteriyor. Ahilik geleneği yazılı kaynakları fütüvvetnameler bunun başıboş bir eğitim de olmadığının en güzel kanıtıdır. Çarşı mesleki eğitim mekânı ise çarşıda yer alan tekkeler-zaviyeler; çırak, kalfa, ustaların eğitiminin devam ettiği muhabbet ortamlarıdır. Karşımızda yüzyıllarca emek verilerek gelişen zamanın ihtiyaçlarına cevap vermiş bir kurumsal yapı mevcuttur.
Mesleki Eğitim ve Zanaat Tarihi; usta-çırak yöntemiyle yapılan eğitim yanında; Enderun Eğitim Sitemi, Şehzadelerin Sancağa Çıkması, Mimarlar Ocağı gibi sarayda olan ocaklar da dikkatle incelenmelidir. El-Cezeri Artuklu sarayında mühendislik yapmış, sultan için hiyel-mekanik kitabı yazmıştır. Astronom-Matematikçi-Mühendis Takiyüddin Osmanlı Sultanı himayesinde İstanbul’da rasathane kurmuştur. İlk mühendis okulumuz askeriye bünyesinde açılmıştır. Sivil mesleki eğitim okulları Islahane olarak başlamış, sanat okulu olarak devam etmiştir. Şehzadelerin sancağa çıktıkları dönemdeki eğitimi ile sancağa çıkmanın kaldırılması sonrası eğitimi kıyas dahi edilemez. Biraz uç örnek verecek olursam; dört duvar arasına, doğru yanlış sayısına sıkışan eğitimi, şehzadelerin kafes sistemi eğitim dönemine benzetiyorum. Her çağda yaparak-yaşayarak ve usta-çırak yöntemiyle yapılan eğitim en iyi sonuçları vermiştir.
Kişide meslek algısı nasıl oluşur veya hangi dönemde başlar. Çocuğa büyükleri tarafından en çok sorulan soru; “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” Kişi çevreyi algılamaya başladığında mesleki gelişimi de başlamış oluyor. Aile, çevre, okul, kişisel özellikler her ortamın farklı farklı etkisi ile mesleki bilinç oluşur. Bugün meslek seçimi etkileyicilerini şöyle özetleyebiliriz; medya algısı, popülerlik, çok para kazandırma, toplum tarafında saygın görülen meslekler, baba-aile mesleği. Medya algısına sıcak bir örnek vermek isterim, son dönemde aşçı olmak istiyorum diyen genç sayısı arttı, biraz düşününce yemek yarışma programlarıyla bağlantı kurdum. Çiftçiliğin de meslek sayılması için “Çiftçiler Yarışıyor” yarışma programı mı düzenlesek? Kişinin meslek hayatında mutlu olabilmesi için ilköğretim çağından itibaren mesleki rehberlik yapılmalıdır. Bizim zamanımızda orta okulda iş-teknik dersi vardı, atölyede dersi işlerdik, bana mesleki anlamda bir şeyler kattığını hatırlıyorum. Bizim zamanımızdaki iş-teknik dersi yerine programa Teknoloji-Tasarım dersi konuldu. Teknoloji-Tasarım isim olarak güzel geliyor, içerik olarak da mesleki eğitime ve rehberliğe uygun planlanmalı ve Teknik Öğretmenler tarafından verilmelidir. Bugün ilköğretimde ve ortaöğretimde rehberlik dendiğinde daha çok kişisel-sosyal ve eğitsel rehberlik anlaşılmaktadır. Belki de en kestirme çözüm, kişisel-sosyal ve eğitsel rehberlik ile mesleki rehberliği birbirinden ayırmaktır. Mesleki rehberlik başlı başına üzerine çalışılması gereken muazzam bir alanı ifade etmektedir. Mesleki Eğitim Rehberlik sosyal bilimlerin konusu olmaktan çok sahada olan teknik bilimlerin alanıdır.
Kendi yaşadıklarımdan, gözlemlerimden, okuduklarımdan hareketle yakın dönem mesleki eğitim sisteminin tıkanan noktalarını ve çözüm olabilecek görüşlerimi aktarıyorum. Sevinerek ifade etmem gerekirse bazı hayallerim gerçekleşti. Ahilik ders olsun dedim, en azından Mesleki Gelişim dersinde modül oldu. Ben sadece meslek liselerinde değil tüm liselerde müstakil ders olması taraftarıyım. Mesleki Eğitim Merkezleri diploma versin dedik, geçen sene diploma vermeye başladı. Bilim tarihi, Sanat Tarihi, Zanaat Tarihi tek tek olmasa bile birlikte ders olarak okutulsun diyorum. “Zanaat Tarihi” ihmal ettiğimiz, üzerine çalışması gereken bir alan. İleride bu hayalimin olduğunu da görürüm inşaallah.
Teknik Lise okuduğum yıllarda meslek liseleri akademik başarısı yüksek öğrencilerin ve üniversite okumak isteyen öğrencilerin de tercih ettiği okullardı. O dönem sınavla veya sınavsız gidilen ön plana çıkan beş farklı mesleki eğitim okulundan bahsedebiliriz; Akşam Sanat Okulu, Çıraklık Eğitim Merkezi, Endüstri Meslek Lisesi, Teknik Lise, Anadolu Teknik Lisesi. Anadolu Teknik dil ağırlıklı ve ortaokuldan 9. sınıfa yüksek puanla öğrenci alıyordu. Teknik Lise, Endüstri Meslek Lisesi’ne sınavla yerleşen öğrencilerden not ortalamasıyla öğrenci alıyordu. Teknik Lise sınıfımızdan ilk mezun yılımızda birkaç mühendis birkaç teknik öğretmen çıktığını biliyorum. Benim gibi sonradan üniversite bitirenler de oldu. Çıraklık Eğitim Merkezleri ortaokul seviyesindeydi. Bu okullara beşinci sınıf sonrası bir gün okula gidilerek üç yılda belge alabiliyorlardı. Akşam Sanat Okulları da gündüz bir işte çalışan öğrencilerin tercihi oluyordu.
28 Şubat mesleki eğitim için milat olmuştur. O dönem çoğu kesimi etkiledi; fakat en kalıcı etkiyi mesleki eğitim sistemi üzerinde bıraktı. Endüstri Meslek Liseleri, Teknik Liseler, Anadolu Teknik Liseleri üniversite katsayı engeliyle 1999 yılından itibaren kan kaybetmeye başladı. Son dönem iyileştirmeleri, katsayı engelinin kalkması olumlu etki oluşturdu; fakat yeniden eski günlere ve daha iyi duruma ulaşmak kolay olmayacaktır. Çıraklık Eğitim Merkezleri 8 yıllık kesintisiz eğitimden etkilendi. İlköğretimi bitirmiş olmak kayıt olmak için şart koşuldu, ayrıca bu eğitim merkezlerine gidenler fark dersleri için açık lise sınavlarını vermek zorunda kaldı. Sonuç sanayide, esnaf yanında çırak kalmadı. Mesleksiz, okulla ilgisi olmayan büyük bir kitle oluştu. Belli bir yaştan sonra iş öğrenmenin zorluğu bilimsel bir gerçektir. Her eğitimin yapılabileceği yaş dönemi var ,o yaş geçtiğinde artık çok geç olabilir. “Çıraklık Eğitim Merkezi” adı değiştirildi “Mesleki Eğitim Merkezi” oldu; fakat zorunlu hale getirilen lise diploması veremediği için okul işlevsiz hale geldi. Lise bitirmiş bir genç ne kadar çırak olabilir. Lise çağında (14-18) gençlerin zamanını öldürdüğümüz gibi onları tekrar meslek edinme kurslarına göndererek hem ülkeye hem de gençlerimize yazık ediyoruz. Ekonomi ve iş gücü kaybı ayrıca hesaplanmalıdır.
2019-2020 eğitim yılı itibarıyla çıraklık okulu yeni adıyla “Mesleki Eğitim Merkezleri” diploma vermeye başladı. Şu anda izlediğim kadarıyla beklediğimiz gibi yeni sistem ilgi gördü. Bu sistem tanındıkça daha da ilgi görecektir. Lise çağındaki bir genci zorla dört duvar arasına sokup bir şey öğretmeye çalışmak akıntıya karşı kürek çekmek gibi bir şey. Temel eğitim belki zorunlu olabilir; fakat lise eğitimi zorunlu olması tartışılmalı veya ille zorunlu olacaksa seçenekler çoğaltılmalıdır. Konunun daha iyi anlaşılması için bir örnek vereyim. Geçen yıl devamsızlıktan kalmış öğrencim velisiyle birlikte okula gelerek, okuma hakkı olduğu halde (Orta öğretimde iki kere kalındığında örgün eğitim hakkı biter.) Açık Lise’ ye gitmek için müracaat etti. Bu tercihinin nedenini sorduğumda, bir yerde çalıştığını okula gelmek istemediğini ifade etti. O zaman Açık Lise yerine Mesleki Eğitim Merkezi’ne gitmesini tavsiye ettim. Mesleki Eğitim Merkezi’nde meslek lisesi diploması alabileceksin, işyerinde çalışmaya devam edeceksin, devlet maaş ve sigorta desteği verecek, sadece bir gün okula gideceksin diyerek sistemi özet olarak anlattım. Genç bu sistemi beğendi, sadece o bir günlük okul dersleri için“ O bir günde uzaktan olsa” dedi. Genç bir gün dahi okula tahammül edemiyor. Biz onu beş gün ders takip etmesini istedik.
Seçenekler çoğaltılmalı, bir örnek vereyim. Genç babasının yanında çiftçilik yapıyor, neden onun için de Mesleki Eğitim Merkezleri’nde bir program oluşturmayalım. Bu memleketin iyi yetişmiş çiftçilere de ihtiyacı var. Ziraat Mühendisi, Veteriner yerinde yaparak yaşayarak gençlere eğitim versin. Genç bir gün okula gelsin, eğitimle bağını koparmasın, temel derslerini de alsın. Kendi öğrencilik yıllarımdan küçük bir not, sanayide çalışan çocuklar bir gün okula giderken bizden daha güzel giyinirlerdi.
Devlet sağlıklı ve güvenli bir mesleki eğitim hayatı için esnafı, zanaatkârı desteklemelidir. Hatta kaybolmaya yüz tutmuş meslekleri daha çok desteklemelidir. İyi usta öğreticilik yapanları ödüllendirmeli, yanlış yapanları sistemden çıkarmalıdır. Her şehirde usta öğreticilik havuzuyla sistem sağlıklı bir hale getirilir. Kâğıttan, belgeden önce kimin ne ürettiğine, nasıl eğitim verdiğine bakılmalıdır. Ödüllendirme ve teşvikle usta öğretici havuzuna girmek isteyen usta sayısı artacaktır. Böylece her ilde hem yerli zanaatlar korunur hem de gelecek nesillere tecrübe aktarılır. Staj yapan öğrencilere işyeri bulma sıkıntısı yaşanmaz. O yöreye has zanaat ve sanat ürünleri değerlenmiş olur. Bölgedeki insan kaynağı, iş açığı planlaması yapılabilir. Yörede bulunan okul alanlarıyla iş gücü açığı doğru planlanmalıdır. Devletimiz bu konuya bütçe ayırmaktadır, yeterli kurumu ve insan kaynağı da vardır.
Geleneğimizde temel eğitim yaşı 4 yaş 4 ay 4 gün, mesleki eğitim yaşı da 10’dur.Bu bağlamda çocuk işçiliği akla gelebilir, gönüllü çalışma ve mesleki eğitim ile sanayi devrimi ile oluşan çocuk işçiliği birbirine karıştırılmamalıdır. İkisi farklı konulardır, çocuk hem oyun oynar hem meslekleri tanır, bu kademeli bir geçiştir. Çocuk kazanç kapısı gibi düşünüldüğünde sömürü ve istismar başlar. Çocuk aile geçimini sağlamak için çalıştırılamaz. Meslek öğrensin, hayatı öğrensin diye gönüllü ve kısa dönemli çalıştırılabilir. Yaş grubuna göre bu çalışma düzeni esnek olmalıdır.
Salgın sürecinde gerçek okulun ne olduğunu hep birlikte gördük. Herkes evine çekildiğinde Meslek Liseleri sahnedeydi, zor günlerde maske, dezenfektan, sabun, solunum cihazı, yardımcı aparat üretimiyle ülkemizin parlayan yıldızı oldular. Eğitimde akademik başarının tek ölçü olmadığı umarım anlaşılmıştır.
Son dönemde sınavla öğrenci alan Teknik Lise programları yeniden bizi heyecanlandırdı. Bugün lise sınavıyla yüzde birlik dilimden öğrenci alan İTÜ MTAL, Aselsan MTAL gibi örnekler üzerine düşünülmelidir. Ne oldu da meslek liseleri tekrar cazibe merkezi oldu? Kurumlar güçlü olduğunda, yaptıklarını ve yapacaklarını anlattığında orada iyi eğitim verileceğine veliler ve öğrenciler güveniyor. Öğrenci İTÜ’de okuma, Aselsan‘da çalışma hayali kuruyor. Büyük sanayi kuruluşlarımız meslek liselerinin kendilerine sadece işçi yetiştiren kurumlar olarak görmek yerine öncelikle kendileri yerine geçecek iş adamları yetiştiren kurumlar olarak görmelidir. Öncelik işçi yetiştirmek değil, girişimci ruhlu iyi ustalar yetiştirmek olmalıdır. Eskiden olduğu gibi vakıf okulları kurulmalıdır. Esnaf Odaları, Sanayi Odaları ortak okullar açılmalı veya illerindeki meslek liselerini güçlü bir şekilde desteklemelidir. T3Vakfı’nın çalışmaları dikkat çekicidir; Teknofest, Deneyap atölyeleri iyi örnekler arasında gösterilebilir.
Sanayi sitelerinde bulunan küçük işletmelerin tek tek kuramayacağı test laboratuvarları, ar-ge tesisleri meslek okulu içinde açılabilir. Sanayi işletmelerinin yeni teknoloji ile sürekli yenilenen makine parkından teknik okullar faydalanabildiğinde devlette bir kaç yıl sonra hantal hale gelecek makinelere yatırım yapmak zorunda kalmaz. Sadece temel eğitim ve ARGE için laboratuvarlar kurulur.
Bu yıl tekrar mesleki eğitim 9. sınıftan başladı. Bunun olumlu yanları var. Eskiden olduğu gibi Anadolu Meslek programında 11.sınıflara da staj uygulaması getirilebilir. İki gün, 12.sınıfların okulda olduğu zaman diliminde staja gidebilirler. Her hangi bir mesleği olmayan öğrenci KPSS kapılarında, üniversite kapılarında bekliyor. Çoğu lise mezununa yeniden mesleki eğitim vermek zorunda kalıyoruz. Velileri mutlu etmek için okul adı değiştirerek oluşturulan Liselerin, sürekli yapılan keyfi kontenjan artışlarının eğitim sistemimize katkısı yoktur. Eğer mesleki eğitim veremiyorsa, o altyapı yoksa beton binaların hiçbir anlamı yok. Okul isimlerinden önce gençleri topluma faydalı, üretime katılan insanlar olarak nasıl yetiştireceğimiz üzerine kafa yorulmalıyız.
Üniversite sınavlarında proje yapmış, tercih edeceği alanla ilgili alt yapısı olan mesleki eğitim almış öğrencilere fırsat ve ek puan verilmelidir. Bilgisayar mühendisliğine öğrenci alırken Pardus yaz kampına giden öğrenciye ek puan verilebilir. Meslek lisesinde okurken özgün buluş yapan, ARGE çalışması gerçekleştiren öğrencilere mühendisliklerde alan açılabilir. Bugün en hızlı test çözeni mühendis yapıyoruz. Sonrada neden masa başı imza adamından öte teknik adam, meslekli iyi adam yetişmiyor diye yakınıyoruz.
Gençlerde sorumluluk yaşı yükseliyor, mesleki eğitim için 10 yaş geçerliliğini koruyor mu? Kendi çocuğumu 10 yaşında gönüllü çalışma mantığı ile kısa süreli berber dükkanına, tanıdığım usta yanına çırak verdim. Çocuğun bir anda hayata bakışı değişti. Evet bazı istenmeyen öğrenmeler oldu; fakat olumlu davranış kazanımı daha fazla gerçekleşti. Yanlış davranışlar bir şekilde telafi edilir, iyi davranışlar zamanında kazanılmazsa telafisi çok zordur. Meslekleri ve meslek hayatını tanıma dönemine Yamaklık dönemi diyebiliriz. Batılı bilim adamlarının “gönüllü çalışma” olarak tanımladığı bu dönem yüzyıllarca geleneğimizde en önemli mekteplerimizden biri olmuştur. Önce eğitim verecek yetişmiş ahlaklı mesleğinde yetkin usta, kalfa bulmalıyız. Eskiden belli yollardan geçmemiş adam usta olamazdı. Şimdi ne yazık ki dükkân açmak için sermayeniz olması yeterli. Bazı meslekler için belge istense bile, bu belgeyi almış olmanız ahilik usulüyle yetiştiğiniz, bu kuralları kabul ettiğiniz anlamına gelmiyor. Bunun denetimi de yapılmıyor, odaya aidatı yatırıyorsanız o iş kolunun bir üyesisiniz. Hiç eğitim almadan başkalarının belgeleriyle iş yapanlar da var. Bunlar aynı zamanda meslek hayatının problemleri. Parası olan değil; sanat ve zanaat eğitimi almış, o sektörde çıraklık yapmış kişi usta olmalı, iş yeri açabilmelidir.
İlk zamanlar, vakit buldukça çocuğumu işyerinde izledim. İlk günler süpürge eğitimi ile başladı. Evet evet çocuklarımıza evde süpürge tutmayı bile öğretemiyoruz. Benim için ilk şok bu olmuştu. Süpürge nasıl tutulur, tozu kaldırmadan bu iş nasıl yapılır. Evde, okullarda öğretemediğimiz ne kadar çok davranış var. Bu küçük örnek düşünmemize vesile olur. Bizim mahalle bakkalına göndermeye korktuğumuz çocuğu fatura kuyruğunda görünce ikinci şoku yaşadım. Çevre ile ilişki öğrenme için önemli diyoruz; bir çırak mı, bir öğrenci mi çevreyle daha yoğun ilişki halindedir. Artık oğlumu, esnaf benden daha iyi tanıyor. Bu tanınma eski mahalle kültürümüzde olduğu gibi çocuğum için aynı zamanda güvenlik şemsiyesidir. Çarşıda Hüseyin Cemil’in babası olarak tanınıyorum. Sosyal ilişki açısından böyle bir deneyimin çocuğumuzun hayatına katkısını varın siz düşünün. Oğlumun ustalık ve elektroniğe yetenek ve merakı olduğu gibi, Kızım Meryem Sena’nın da resim ve tasarıma merakı ve yeteneği var, kızıma uygun işyeri bulmadım; ama evde kurabiye yaparken, bahçe duvarını badanalarken, ahşap kolonlara kalemişi yaparken yeteneklerini sergilemesine izin veriyoruz.
Annesi, Hazreti Enes’i kaç yaşında Sevgili Peygamberimiz ‘in (a.s.) yanına çırak verdi. Hazreti Ali kaç yaşında çıraklığa başladı. 7-10 yaş arası değil mi? Geleceğin iki büyük alimi bu erken yaşta başlayan eğitimle yetişti. Bu durumu düşününce oğlumu ikinci yaz döneminde şehrimizin bacası tüten tekkesinin Hoca Efendisi’ne çırak verdim. Kardeşini Kur’an kursuna bırakıp öğleye kadar esnaf yanında çalıştı. Öğle-ikindi arası tekkede ders okudu. İkindi sonrası ise oyun zamanı olarak değerlendirdi.
Derdimiz ahlaklı ve meslekli nesillerin yetişmesi, bu yolda bir nebze olsun katkı sağlayabilirsem mutlu olurum. Özellikle değerlerimizin altını çiziyorum ki her zaman besleneceğimiz yer bu toprakların mayasıyla yoğrulmuş medeniyetimizdir. Kaybolan meslekler, kaybolan sanatlar olmasın. Yenilenirken eskiyi tamamen terk etmeyelim, bir gün lazım olacağını bilelim. Geleceğin iyiliğe liderlik yapacak nesillerini yetiştirmek için dertlenen zanaatkarlarımızı, sanatkarlarımızı, ustalarımızı, usta öğreticilerimizi, öğretmenlerimizi, selamlıyorum. Hep birlikte ahlaklı, meslekli, kendini-dünyayı tanıyan toplumuna ve dünyaya değer katacak geleceğin büyük ustalarını yetiştirebiliriz.
Nihayet Dergi Kasım 2020