Ali Şükrü Bey, ilk meclisin meşhur kahramanlarından. Musul meselesine koyduğu tepki sonucu topal osman tarafından imha edilmiş münevver bir kişilik. Sadık Bey’in, Said Nursi’nin hayatını anlattığı Dem romanında bahsettiği o günleri, Avni ÖZGÜREL radikal’de kaleme almış.
Mevzunun Gerisini Avni Bey’den dinleyelim.
Lozan’da, Musul’un bize kalmayacağı anlaşılmıştı. Atatürk’le muhalefetin sözcüsü Ali Şükrü Bey kavga halindeydi. Sahneye çıkan Topal Osman Ağa, Ali Şükrü’yü bir bağ evinde öldürdü.
Ne zaman gündeme gelse ‘İslamcılık, gericilik’ etiketi yapıştırılarak göz ardı edilen bir vaka bu hafta konumuz. Aradan tastamam 80 yıl geçti. Artık bugün bizler gecikmeyle de olsa bazı şeyleri olayın gerçeklik çerçevesi dışına taşırmadan konuşabilir hale geldik.
Ankara’da 1920 Mayısı’nda, yani Meclis’in açılmasından bir ay sonra,
‘İkinci Grup’ adı altında muhalefet hareketi ortaya çıktı. Grubun lideri ve sözcüsü son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Trabzon milletvekili olarak görev yapan Ali Şükrü Bey’di.
Atatürk’ün daveti
Deniz subayıydı Ali Şükrü Bey. Yüzbaşı rütbesindeyken askerlikten istifa ederek siyasete atılmış, İttihat Terakki’ye karşı adeta bayrak açmıştı. İngiliz işgal kuvvetleri tarafından basılmadan önce Meclis-i Mebusan’ın ‘Misak-ı Milli’ kararını almasında rol oynamış, ardından Mustafa Kemal’in çağrısına uyarak Ankara’ya gelmişti.
Dini hassasiyeti ve karşı çıktığı konularda sözünü sakınmamasıyla dikkati çeken Ali Şükrü Bey, bu özellikleri dolayısıyla Mustafa Kemal’e kuşkuyla bakan milletvekillerinin çevresinde kümelendiği kişi olmakta gecikmedi. Mustafa Kemal’in ‘Hâkimiyeti Milliye’sine karşılık o da ‘Tan’ı neşretmeye başladı. İngilizceye hâkimiyeti sayesinde Ankara’nın izlediği siyasetin uluslararası alandaki yansımalarını dış basından takip ediyor,
özellikle Lozan müzakerelerinin gidişatıyla ilgili olarak zaman zaman TBMM’ye verilen resmi bilgiyle dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri gündeme getiriyordu.
‘Zarar veriyorsunuz…’
Ali Şükrü Bey, İsmet İnönü’nün Lozan’da, ‘hariciyeci olmaması sebebiyle’ acemice davrandığı, daha ötesi TBMM’nin verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri yürüttüğü kanısındaydı.
Daha ötesi tekzip mekanizması gibiydi. Mustafa Kemal, “Görüşmeler devam etmektedir” diyor; ama o “Hayır, müzakereler kesilmiştir” diye ısrar ediyordu. Meclis görüşmelerini yöneten Ali Fuat Paşa’nın anlatımıyla ipler gerildikçe geriliyordu:
“… Gazi Paşa konuşurken Meclis’e sinirli bir hava hâkimdi. Mustafa Kemal Paşa kürsüyü terk etmiyor, sualleri cevaplandırıyordu. Mebuslardan bir kısmı bulundukları yerlerden ayağa kalkmış konuşuyorlar, bir kısmı kürsünün etrafına gelip Gazi’ye cevap yetiştiriyorlardı. Bunların arasında Ali Şükrü Bey de vardı. Paşa, sözlerini tamamladıktan sonra Ali Şükrü Bey’in, ‘Ben de konuşacağım’ demesi üzerine hiddetli bir tavırla, ‘Bir haftadır konuşmalarınızla memleketi zarardide ediyorsunuz’ diyerek elleri cebinde, asabi bir halde kürsüden indi ve ‘Maksadınız ne?’ diye bağırarak Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü. Bu sırada birinci ve ikinci gruba mensup mebuslardan bazıları Meclis salonun ortasında biribirlerine bağırmaktaydı. Gürültüler şiddetliydi, asabi hareketler oluyordu. Ali Şükrü Bey, ‘Kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor, Sinop Mebusu Hakkı Hilmi Bey, ‘Meclis’te emniyet yok mudur?’ diyordu. İki grup biribirine hasım cephe teşkil etmişlerdi. Bu durum biraz daha devam ederse müessif hadiselerin olması kaçınılmazdı. İş tabanca ve saire kullanmaya kadar varabilirdi. Güvenliği sağlamak için görevlileri içeri çağıramıyordum zira gizli celse yapılmaktaydı.”
Bu oturumda hükümet için güvenoyuna gidildiği, sayıları 60’ı bulan muhalefetteki ‘ikinci grup’ üyelerinin Genel Kurul Salonu’ndan çıkıp oy kullanmadıkları biliniyor.
Ermeni çeteciler ve Koçgiri
Ankara’da Atatürk’ün çevresinde muhafız bulunmamasının mahzurları Çerkez Ethem hadisesi sırasında görülünce, Karadenizli milislerin başında olan Topal Osman Ağa adamlarıyla birlikte bu görevi üstlenmiş, o günün şartlarında buna kimse itiraz etmemişti. Silah ve cephane yokluğundan kıvranıldığı günlerde Osman Ağa’nın Rum çetelere verdiği baskınlar sırasında ele geçirdiği mühimatla soluk almıştı Ankara.
Doğuda Ermeni çetelere karşı verilen mücadelede de ön safta görev almış bir kişiydi Osman Ağa. 1920 sonunda adamlarıyla birlikte Ankara’ya gelmiş ve ‘Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi’ adı altında Mustafa Kemal’in adeta gölgesi olmuştu. Atatürk başlangıçta onun ikinci bir Çerkez Ethem olması ihtimalinden kuşkulanmış ama giderek güven duymaya başlamıştı.
Mustafa Kemal’in emriyle Koçgiri isyanının bastırılmasında en ön safta görev alıp neticede isyanın elebaşlarının yakalanmasını sağladıktan sonra ise Ankara’da ondan habersiz kuş uçmamaya başlamıştı. Osman Ağa sadakatle bağlı olduğu Mustafa Kemal’in zaferden sonra saf dışı edilmek istenmesine öfkeleniyor, seçim kanunu değişikliği teklifi görüşülürken verilen önergeyle Türkiye hudutları dışında doğan kişilerin aday olmalarını
engelleme girişimiyle Mustafa Kemal’in hedef alındığını öğrendiğinde milletvekillerine, “Paşa’ya bir şey olursa topunuzu kendi elimle teker teker öldürürüm, bilesiniz” tehditlerini savuruyordu.
‘Ağa seninle görüşmek istiyor’
Ali Şükrü Bey, Osman Ağa’nın gözünde muhalefetin direğiydi. Musul’un Türkiye’de kalmasının zora girmiş olmasına o da üzülüyor ama Mustafa Kemal’in bu konuda verdiği bilgiye itimat edilmemesini içine sindiremiyordu. Meclis’te son derece sert müzakerelerin yaşandığı bir günün ertesinde Ali Şükrü Bey’e adamlarını yolladı.
“Osman Ağa seninle görüşmek istiyor, buyur gidelim” diyenlerin tavrı ‘Gelmezsen senin için kötü olur’u da ima ediyordu. Mustafa Kemal, Osman Ağa’ya Ankara’da Papazın Bağı olarak bilinen yere yakın bir ev tahsis ettirmişti ama o vaktinin çoğunu Samanpazarı’nda çete efradının kaldığı evde geçiriyordu. Ali Şükrü Bey, Laz muhafızlarla beraber Samanpazarı’na gitti ama girdiği evden sağ çıkamadı…
Halide Edip’e öfke
Osman Ağa, Şükrü Bey’e Giresun’dan Trabzon’a geldiğinde kendisini, “Ben yıkıldım mı ki sana kaldı Trabzon’un asayişi?” diyerek kentten kovan Kayıkçılar Kâhyası Yahya’dan yana çıkması dolayısıyla da kızgındı zaten. Tan gazetesinde aleyhine yazılar yayımlandığını öğrendikçe kızgınlığı daha da artıyordu. Ama Mustafa Kemal’e muhalefet bütün bunların üzerine tuz biber ekmişti. Halide Edip’in Paşa’yı eleştirdiğini duyduğunda, “Bana verecekler o karıyı da karşı çıkmak nasıl olurmuş göstereceğim” diyen adamdı bu. Hasmı eve girer girmez, “Hesabımızı görelim” diyerek adamlarıyla birlikte yüklendi Ali Şükrü Bey’in üzerine.
Bileği kuvvetli bir adamdı Ali Şükrü. Ancak onca insanın çullanmasına dayanması imkânsızdı. Nitekim sonunda çöktü kaldı. Osman Ağa yaptığının yaranmak istediği Mustafa Kemal tarafından dahi tasvip edilmeyeceğinin farkındaydı. Ali Şükrü’nün naaşını bir at arabasına yükleyip ağzı sıkı
adamlarıyla Mühye Köyü’ne gönderip gece yarısı gizlice gömdürdü. Sonra bir şey olmamış gibi Papazın Bağı’ndaki evine döndü.
‘Suç cezasız kalmaz’
İki gün kimse Ali Şükrü Bey’i merak etmedi. Üçüncü gün ondan haber alamayan milletvekilleri Meclis’te konuşmaya başladı. Kardeşi Bakanlar Kurulu’na başvurdu ağabeyinin bulunması için. Rauf Orbay jandarma marifetiyle arama başlattı. Günler sonra bir çobanın ihbarıyla ceset bulundu.
Koyunlarını o çevrede otlatan çoban bir noktada sineklerin bulut halinde kümelendiklerini görüp meraklanmış, gidip ne olduğuna bakınca bunun bir erkek ayağı olduğunu fark etmişti. Üstünkörü soruşturmayla dahi işin Osman Ağa’nın başının altından çıktığı anlaşıldı. Bakanlar Çankaya’ya çağrıldı, Mustafa Kemal’in başkanlığında yapılan toplantıdan Osman Ağa’nın yakalanması ve müfrezenin tasfiye edilmesi kararı çıktı. Ancak bu kararı uygulamak kolay değildi. Tedbir olarak Mustafa Kemal ve eşi Latife Hanım gece yarısı sessizce Çankaya’dan İstasyon Binası’na taşındı, onları koruma görevi yeni teşkil edilen Meclis Muhafaza Taburu’na verildi. Bir bölük asker Gazi’nin yakın koruması için bırakıldı,
diğerleri planlanan operasyon için Milli Müdafa Vekili’nin komutasında Osman Ağa’nın Papazın Bağı’ndaki evini kuşattı.
Teslim olmayı reddetti
Topal Osman Ağa teslim olmayı kabul etmedi. 1923 yılının 1 Nisanı’nı 2 Nisan’a bağlayan gece sabaha kadar sürdü çatışma.
Askerler ancak gün aydılanırken girebildiler bağ evine. Osman Ağa ağır yaralıydı, hastaneye götürülürken yolda öldü. Adamlarının çoğu da çatışmada ölmüştü. Sonrası trajik sahneler… Osman Ağa’nın başı kesildi ve öyle gömüldü. Ancak Meclis daha önce Ali Şükrü Bey’in katili yakalandığında idam edilmesi, üstelik infazın Ulus Meydanı’nda asılarak yapılması kararını aldığı için Osman Ağa’nın başsız cesedi mezarından çıkarılıp ayağından darağacına asıldı.
kaynak: radikal