Şehrin şehir olabilmesi için bir mühre ve imzaya ihtiyaç duyarız. Bana göre bu mühür külliye imza da ahiler olabilir. Cömert, civanmert, yiğit, ahlaklı adamların imza attığı şehir güzel olmaz mı? Şehir insanlara değer veren ve onların maddi, manevi,akli tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde imar edilirse daha iyi olmaz mı? Birinci soru ahileri ikinci soru külliyeyi tanımlar.
Müslüman bir şehri diğerlerinden ayıran en önemli özellik külliyedir. Müslüman şehir külliye etrafında şekillenir. Bugün İstanbul’dan başlayarak Müslümanların imar edip nizam verdiği şehirlere baktığımızda merkezindeki külliyeyi fark ederiz. Daha açık bir ifadeyle bugün İstanbul’un bir çok ilçesinin ve mahallesinin adı aslında külliyelerden gelmektedir. İstanbul’un yedi tepesi külliyeler ile şekillenmiştir. Bir bölge imara açılacaksa veya şehrin o yönde gelişmesi/genişlemesi isteniyorsa önce oraya bir külliye inşa edilmiştir.
Edirne’de külliyeye paralel şehirleşmenin yarım kalmışlığını görürüz. Nehrin karşı tarafında kalan ve merkez yapılar ile simetrik Bayezid Külliyesi yalnız gibidir. Bursa Edirne’ye rağmen gelişimini sürdürmüş; fakat Edirne İstanbul’a rağmen gelişimini sürdürememiştir. Edirne’nin sokaklarında dolaştığımızda her yönüyle yarım kalmışlığı hissedebiliyoruz. Edirne, sesini duyabileceklere ben yarım kalmış bir Müslüman şehriyim diyor. İstanbul tamamlanmış bir Müslüman şehirdir; fakat İstanbul’da kulağımıza şöyle fısıldıyor; sınırımı çoktan aştım, freni patlamış kamyon gibi ilerliyorum. Bursa da bize hemen hemen İstanbul’a yakın şeyler söyleyecektir.
Külliyeler kendi çağının ihtiyaçlarına göre şekillenir, mimari olarak da külliyeyi oluşturan unsurlar zamanla hep tekamül etmiştir. Bugünün külliyesi bu tekamülden nasibini almalıdır.
Yapılar tek başına şehrin yükünü taşıyamaz. İstediğimiz bütçelerle en güzel şehirleri kuralım, içinde şehre anlam katan insan yoksa şehir viranedir. İnsan şehri iki kez imar eder; birincisi taşını dizerken, ikincisi ruhuyla ona değer katarak.
Bugün kendimize özgü geleceğe göğsümüzü gere gere bırakacağımız şehri kuramama sebebimizi çağın yiğit insanı yani ahisini ve çağın külliyesini inşa edememe sebeplerinde aramalıyız. Şehrin kalbini ve diğer organlarını kısaca şehre hayat veren unsurları tanımlayıp onları yerli yerince yerleştiremiyoruz. Yerli yerinde hareket adalet, yersiz hareket de zulüm olduğuna göre şehirlere zulüm ediyoruz ki şehir de bunun karşılığı olarak bize zulüm ediyor.
Şehrin damarlarında dolaşan ona can ve hayat veren insandır, yani şehrin kanı yiğit insandır. Geçmişte ahi okulunda ve diğer sivil toplum kurumlarında gördüğümüz insan modeli şehre hayat verecek adam yetiştirme projesini başarıyla yerine getirmiştir.
Şehri besleyen taze kan temiz insandır. Elbette şehirde dolaşırken kirlenecektir. Kirlenmiş insanın arınabileceği yer külliyenin merkezinde yer alan başta cami olmak üzere diğer unsurlardır. Külliyeyi oluşturan yapılar sembolik anlamda ve işlevsel olarak da müthiş ufuk açıcıdır. Kısaca bedenini hamamda temizleyen adam ruhunu cami,tekke, zaviye,türbe gibi yerlerde temizleyecek. Medrese,kütüphane aklını arındıracaktır. İhtiyaçlarını çarşı, imaret gibi yapılardan karşılayabilecektir.
Külliye öyle bir tasarımdır ki insanın hayatını doldurur. Şehir, insanı başı boşlaştırdığı sürece hem yönetilmesi zorlaşacak hem de içi boş hedefsiz insanların yaşadığı yer haline gelecektir. Günümüzde izlerini sürdüğümüz başı boşluğu gidermek için adres belli olsun politikalar gelişecektir. İnsanlar sanal bir şeylerin peşinde oyalanmaya bir şekilde yönlendirilecektir.
Külliyeli şehir ve onu imar eden ahiler, gündelik hayatlarında sade yaşamışlardır; fakat dolu bir hayat sürmüşler, yeni kuşakları da bu kriterlere göre yetiştirmişlerdir. Bugün hala gölgesinde yaşadığımız yüce temiz medeniyet işte böyle oluşmuştur.
Kısaca kadim şehirde bir adamın hayatına bakarak nasıl renkli ve dolu bir hayat yaşadığını dilimiz döndüğünce anlatalım. Şehirde hayat gece namazı ile başlar. Yatsı namazı sonrası dinlenmeye çekilen adam rahat bir şekilde imsak vakti dinlenmiş olarak kalkar. Gece namazı sonrası kendine verilmiş programa göre manevi gelişimine katkı yapacak görevleri yerine getirir. Ezan ile birlikte sabah namazı hazırlanarak caminin yolunu tutar. Külliye eğitim modelinin merkezi olan camide sabah namaz öncesi veya sonrası yerine ve zamanına göre cemaatin ihtiyaçlarını karşılayacak program olur.
Camiden sonra ya sabahçı kahvesine ya sabahçı lokantasına ya da eve gidilir ve muhabbet eşliğinde bedenin hakkı verilir. Buraya kadar şehrin iyi adamlarının hayatı hemen hemen ortaktır. Bu noktadan sonra program kişinin mesleğine, mesaisine göre değişir. Biz bir esnafın peşine takılarak güne devam edelim.
Çarşının dış kapısının açılış ve kapanış saatleri bellidir . Çarşı dua ile açılır dua ile kapanır. Esnaf çarşının dış kapısı yanında toplu duaya katılır ve sonra kendi dükkanını yine duayla açar. Esnaf dükkanını alış-verişe hazır hale getirir. Bu arada esnaf çay ocağında çay demini bulmuştur. Esnafın en verimli vakti dükkanını ilk açtığı anlardır. Henüz ortam sessizdir. Okumalarını, tefekkürünü rahatlıkla yapabilir. Geleneğimizde esnaf mütefekkirlerimiz, tezgah üstünde kitap şiir yazanlar az değildir. İş yerinde çırak ve kalfa varsa onların eğitimiyle de ilgilenilir. Alış-verişe gelen müşteri değil misafirdir. Namaz araları, yemek molası derken akşam olur. Esnafın dostu da eksik olmaz, iş arası onlara da gereken ilgiyi gösterir. Genelde akşam namazı öncesi kepenkler kapanır. Akşam namazı kılınır ve ihtiyaçlar alınarak evin yolu tutulur. Akşam yemekleri aynı zamanda aile toplantı meclisidir. Uzun gecelerde aile dersleri çok rahat yapılabilir. Ahi yatsı namazı öncesi evden çıkar ya ders halkasına ya zikir meclisine ya da muhabbet meclisine gider. Namaz sohbet sonrası kılınacaksa yatsıyı kılmadan meclise gidebilir. Dersler, muhabbetler çok uzatılmaz, gece namazına kalkma hedefi önemlidir. Akşam programlarında yaş faktörü de önemlidir, bazı meclisler tüm yaş gruplarına hitap ederken bazı meclisler sadece akran gruplarına hitap eder. Sonuçta güne, mevsime göre yapacak bir şeyler vardır.
Özet olarak vermeye çalıştığımız hayat planı kesinlikle geçmişte yaşanmış bugün de azalmış bile olsa yaşanılmaya gayret edilen bir programdır. Şimdi hep birlikte düşünelim bu hayatta bir boşluk var mı? Bu hayatı süren biri malayaniye vakit ayırabilir mi, canı sıkılacak vakti olur mu? Bu yaşamın şehrin yaşam alanlarıyla desteklendiğini düşünün o şehir ve halkı daha huzurlu bir yaşam sürmez mi?
Sonuç olarak geleceği iyilik adına inşa etmek istiyorsak insan ve şehir modellerimiz olmalı. Şehir insanı daraltan bir yer olmaktan çok insanın hayatını kolaylaştırmalıdır. Öncelikle kendi kadim medeniyetimizden faydalanarak yeni ihtiyaçlarla güncellenmiş yarına kalacak şehirler kurmalıyız. Kurulu şehirleri bozmak yerine çeşitli düzenlemelerle çağın problemlerine çözüm üretecek kullanışlı dokumuza uyan şehir haline getirmeliyiz. Ben özellikle külliyeyi ve ahilik geleneğini bir eğitim modeli olarak okumaya çalışıyorum. Bu okuma zihnimde müthiş fikirler doğuruyor. Bu yazı vesilesiyle tüm iyi adamları bu okumayı yapmaya davet ediyorum.
Cihad Meriç
Kaynak: dünya bizim
http://www.dunyabizim.com/Manset/17240/kulliye-insan-hayatini-dolduran-bir-tasarimdir.html
Not: link verilerek alıntı yapılabilir!