1954’de Kütahya’da (Tavşanlı-Tepecik köyü) doğan senarist ve yönetmen Ahmet Uluçay, 1960 yılında, ilkokuldayken köye gelen bir seyyar sinemacı sayesinde sinemayı tanıdı ve sevdi. Her gece yatağa girişinde giderek büyüyen sinema tutkusunu hiçbir zaman kaybetmedi. 12 yaşında bir arkadaşıyla sinema makinesi yapmak için üç yıl uğraştı. Sonra bir ahırda köylülere film göstermeye başladı; sinema çöplüklerinden film toplayıp, kareleri birbirine ekler, bir kaç saniyelik görüntüler elde ederek, deniz ve ormanı seyrederlerdi. Ailesi bu sinema uğraşının zengin insanlara mahsus bir durum olduğunu, uğraşmaması gerektiğini anlattı.
Kamyon şoförlüğü, Tabutçuluk, İnşaat işçiliği hatta ilk uzun metrajlı filminin masrafını çıkarmak için yem fabrikasında çalıştı. Uluçay tüm bu zor şartlara rağmen sinema sevdasından vazgeçmedi. Almanya da yaşayan bir gurbetçiden aldıkları VHS Kamera ile ilk kısa film çekimlerine başladı, kameranın aküsü olmadığından sadece elektrik bulunan ortamlarda çekim yapabiliyordu. Filmde çekilmesi gereken mezarlık sahnesini de köy odasına kurdukları dekorla gerçekleştirmişlerdi. İlk kısa filmini de böylece çekti. Filmin kurgusunu ise, tavukçuluk yapan arkadaşı İsmail Mutlu’ya yaptırmıştı. Filmi birilerinin izlemesi gerekti tabi. Anadolu Üniversitesine bağlı sinema bölümlerine yolladılar. İzleyenler tarafından çok beğenildi, Uluçay’ın filmi. Bu süreçten sonra kısa film çekimlerine devam etti ve birçok ödülün sahibi oldu.
İlk uzun metrajlı filmi ise, 2004 yapımlı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmidir. Yönetmen bu filmde, azmin ve aşkın hikâyesini olağan bir sadelikle anlatır bize. Türk sinemasının unutamayacağı ve eskitemeyeceği bir film olarak yerini aldı, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak. Ahmet Ulaçay bu filmle bizlere farklı birilerinin hikâyesini anlatmadı, tam da kendi hikâyesini anlattı aslında. Ve bu hikâyeye şahit olanlar herkes de, kendi payına düşen bir şeyler aldı bu filmde. Belki de bu yüzdendir filmin bağlayıcılığı. Uluçay bu filmle, neler yapabileceğini göstermişti bizlere. Ama ömrü yetmedi, senelerdir atlamadığı hastalığı onu 30 Kasım 2009’da yakaladı Hayata giremiyorum, bir uyumsuzluğum var, demişti bir söyleşisinde. İşte bu uyumsuzluğu baki kaldı. Belki de Uluçay’ı bize özetleyen de bu cümlesidir.