Kerpiç evde kainat turu attıran adam
Dergahın kapısında eğilmemizi sağlayacak zincir yoktu; fakat tavanı yere yakın olan kerpiç evin kapısı ister istemez boynumuzu büktü. Yer minderleri, maşınga soba, minderin birinde yatıldığını işaret eden kenara toplanmış yorgan…
Muhterem yanına vardığımızda hastaydı. İple bağladığı bir tomar kağıttan önce doktor telefonu aradık. Tomarların ipini sıyırırken; para para diyerek hayatını sürdüren bizlere, kapital ve madde çağının çocuklarına, ha kağıt ha para hepsi el kiri değil mi demek istiyordu.
Hz. İsa’dan başladı söze ve bazen yükselen bazen sükuna eren bir tonda Abdulkadir Geylani hazretleri ile konuşmasını tamamladı. Sakin ve celalli olarak sözün ruhuna göre hayat gibi dalgalandı. Hastaydı zor konuşuyordu; fakat bizi adam yerine koyup ziyarete gelenlere bir kaç kelam edelim gayreti ona heyecan veriyordu. İçimizden biri bu adam ne anlatıyor demiş olacak ki. Şu örneği verdi:
Abdulkadir Geylani’nin sohbetlerinde mescid onun samimiyeti, Allah’ın bereketiyle dolup taşmaktadır. Hocanın biri bu durumu kıskanır. Kendisi kürsüye çıkar en süslü konulardan bahseder; fakat ilk gün dolan cemaat gün gün azalır. Sonunda kürsüyü terk eden adam “Şu Geylani’yi bir daha dinleyeyim insanları bu kadar etkileyecek ne anlatıyor.” der. Abdülkadir Geylani sohbetinde bir adamdan bahseder damına girdiğinde inek bile ona tebessüm ediyormuş. Sembolik dille anlatılan bu inekli vaaz adamı büsbütün zıvanadan çıkarır. Cemaat birde hüngür hüngür ağlamaktadır.
Her şeyi yazmak zor, anlayana muhabbetin bu kadarı bile yeter.
Zor geçinen emekli
Yaşadığım köyden otomobil ile merkeze gitmek üzere yola çıktım. Köyümüzden şehre doğru yürüyen adamı görünce, ruhumuzun iyi halinde olduğu zamanlarda yaptığımız gibi frenlere dokunduk. Yoldaşımız Ankara’da ailesiyle tartışınca Konya’ya göçmüş, 63 yaşında emekli sade bir vatandaş. Bulgaristan göçmeni olduğunu söyledi, sonradan benim konuşmamdan da şifreyi yakalıyor özümüzün aynı diyarlara yakın olduğu ortaya çıkıyor. Emekli maaşları üç aylıktan, aylığa çekilince bütün hesabı göçmüş. Üç ay önceden biten maaş onun için üç ay açık demek. Hangi matematik üç aylık açığı kaç ayda bu muhteremin kapatacağını hesaplayabilir.
o-Yol parası yok, sigara bile alamıyorum 4 günde idareyle bir paketi ancak bitiriyorum.
ben-İşte bu vesileyle sigarayı bırak, hem zehirden kurtulursun.
o-Bulsam bu halde zehir içeceğim.
ben-Bak baba burada biraz dur, emekli maaşı olmayanlarda var. Şükret Allah bereket versinde iki yakanı birleştir.
o-Haklısın oğlum; fakat insan bir an kendini kaybediyor işte…
İşte böyle dostlar hayata yakın olmak lazım. Ben hükümete geldiğimde ilk iş olarak memurları sanayiye belli süreyle çalışmaya yollayacağım. İşini adam gibi yapanlara sözümüz yok. Özel sektörde bir süre staj yaptırmadan kimseyi devlet kadrosuna almayacağım. Üst düzey bürokratları ise şehirler arası yolcu almak kaydıyla sürücülük yaptıracağım, böylece ülkeyi dolaşacaklar. Memleketin nimetini ve zorluğunu birlikte görecekler. Ziraat Müdürlüğü şehir merkezinde olursa bu ülkede tarım olur mu? Birde bu adamlar son sigara yasağından sonra, tüm kamuda olduğu gibi, bürolarına dahi girmiyorlarsa sonumuzu siz düşünün.
O emeklinin feryadını duyacak ve ondan daha zor durumdaki insanların acısını paylacak adamlara ihtiyacımız var.
Allah dostlarını arayan seyyah
Darende yolculuğundan yeni geldiğimiz günlerdi. Esnaf dostlarımdan birini ziyarete gittim. Yer gösterdi oturduk. Hafif omuzları çökkün derviş misafirde içeride oturuyordu. Esnaf dostumuz seyyah diyerek misafiri tanıştırdı. Samsun’dan yollara düşüp nerede bir eren varsa yanına gitme gayretinde olan bir adam ile karşı karşıya idik. Bu zamanda sıradışı yaşayan adam bulmak zor. Hemen tanıştık ve benim gibi seyyah gönüllü birine denk geldiği için muhabbet hızlandı. İki seyyah ne konuşur, hemen gittikleri yerleri, buldukları hazineleri paylaşırlar. Farklı bir muhabbet oldu. Seyyah’ın tek eksiği hem çalışır hem gezerim modunda olmaması. İçimden “Bu zamanın seyyahı da böyle olur.” dedim.
Yol hikayeleri devam edecek.