Bazı insanlar vardır ki belli şablonlara sığmazlar. Bu yüzden hiçbir cemaatin içinde yer alamazlar. Ama her insanda veya her cemaatta bir güzellik bulurlar ve onu yaşamak isterler. Dolayısıyla hem her cemaatin içindedirler hem de dışında. İşin acı tarafıysa çok zaman iki yada üç dört cemaat arasında kalırlar. Her topluluk kendi üstünlüğünü kanıtlayabilmek adına diğer topluluğun yada toplulukların yanlışlarını gösterme gayretine girer ki bu aslında kendi yanlışı ve acziyetidir. Başkalarının yanlışları üzerine basarak daha üstün olma ve yukarılara çıkma telaşıdır. Bu sorunların üst kademelerde(yönetici kısmında) değilde alt kademelerde(halk arasında) yaşandığına çoğu zaman bizzat şahit olmuşumdur. Mesele alt tebaaya indikçe bir hizipleşme, saflaşma halini almaktadır. Bu yüzden ben dinler arası diyaloğdan ziyade cemaatlar arası diyaloğa önem veriyorum. Kendi aramızda diyaloğumuz güçlü olduğu müddetçe ekstradan bir çabaya gerek kalmayacaktır. Ve de insanların veya cemaatlarin dikkatlerini birbirlerinin güzel yönlerine, hatalarına değil doğrularına yöneltmediği sürece böyle bir diyaloğ söz konusu olmayacaktır. Gerçek Hayat dergisindeki bir yazısında İdris Özyol ‘din kimsenin tekelinde değildir’ demişti. En doğru yol benim yolumdur demek tek kelimeyle bencilliktir. Bir gün bir birlik ve beraberlik durumu mevzubahis olacaksa bu birbirimizin güzel yönleri referans almamızla gerçekleşecektir.