Not: iskele dergi 4.sayısında yayınlanmıştır.
dergiyi temin etmek için: iskeledergi.blogspot.com/
Bismillah,
Yazı türünün adını koyarak derdimi anlatmaya başlayabilirim. “Muhabbet Eğitim Yolu” üzerine çalışan biri olarak muhabbeti bir yazın türü olarak da edebiyat alemine sunmayı kendi adıma bir görev sayıyorum. Muhabbet yazın türüne en yakın edebi tür “Mektup” olabilir. İki binli yıllarda “Kainata Mektup” dergisi çıkarmış olmamız ve bu tarzı “www.kainatamektup.com” adlı siteyle sürdürmemiz bizim bu tarz üzerine istikamette olduğumuzu gösterir.
Muhabbet eder gibi yazmak bana anlamlı geliyor; çünkü yazının devamında başlıklar halinde vereceğim pek çok cümle dostlarla yaptığımız muhabbetlerden ortaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Bu yazı vesilesiyle yeni cümleler hayatıma katılacaktır. Yeni cümlemiz olmayacaksa zaten söylenmesi gereken ifade edilmiş diyerek kalemi kırmak gerekir. Mazinin derinliğinden beslenen günü ve geleceği kucaklayan cümlelere ihtiyacımız var ki bunun tüm alanlarda gerçekleşmesini temenni ediyoruz.
Hayatın her alanında kaliteli ve ahlaklı Adama ihtiyacımız var. Cümlesi bizi “iyi adamlar defteri” projesine götürüyor. Belki bu projeyi geçmişte yaşamış birine söylesek büyük ihtimal bizi döver; fakat iletişim çağının ruhsuzluğunda çıkar harici kimsenin kimseye selam vermediği bu çağda projemiz bana göre anlamlı. Telefonlarımızda “d” (dost) kodu ile isimler bulunsun ve onları düzenli olarak arayalım. Hatta telefona güvenmeyelim ve eskiden olduğu gibi küçük bir defterimiz olsun çünkü hafızalar silinir, satırlar kalır.
Adam yetiştirme dediğimizde aklımıza “külliye eğitim modeli” geliyor. Gerçi külliyeler henüz tarihi anlamıyla bile tam araştırılıp gün yüzüne çıkarılmamışken bunu bir eğitim modeli olarak sunmak ne kadar doğru olur bunu bilemiyorum. Fakat ben külliyede şehrin ve iyi adamın kalbini görüyorum. İnsan kendini ve şehri imar etmeli ve geçmişte bunun güzel örnekleri var. Külliyeyi nasıl eğitim modeli olarak okuyacağız? Önce külliyeyi oluşturan unsurlara bakmamız gerekiyor. Genelde iki ve üç yapının bir araya gelmesiyle külliyeler oluşmuş. Ve külliye yapıldığı tarihte o günün ihtiyaçları ne ise buna cevap vermeye çalışmış. Genel de merkezde cami ve medrese var, hatta bu ikisinin büyüklüğü külliyeye renk vermiş. Bazen medrese daha ihtişamlı bazen de cami. Külliyede hamam, han, çarşı, kütüphane, aşevi, şifahane… gibi bir çok birim yer almış. Bunlar hayatın merkezi ve insanın can damarı olan kurumlar. Biz külliye eğitim modeli derken bu bütüncül unsurların insanı bütünüyle imar etmesine atıf yapıyoruz. Yani insan bedeni,aklı,kalbiyle bir bütün olarak eğitilmiş. Öğrenci medreseye giderken çarşı görmüş, camide namaz kılmış. Öğrenci belki bir gün de aşevinde yemek dağıttı. Bugün eksik adam yetiştiriyorsak veya kendimizi eksik hissediyorsak bunun sebebi külliyenin eğitim imkanlarından mahrum kalmamız ve çağımızın külliyesini imar edememiş olmamızdır.
Külliye, çarşı demişken “Ahilik” demezsek bu yazı eksik kalır. Şehri imar eden ve orayı yaşanır kılan da içindeki orta ölçekli esnaftır. Hatta ben diyorum ki bir şehrin esnafı güzelse o şehir yaşanılır bir beldedir. Yani bir yere yerleşmek niyetiyle gittiğinizde önce esnafına bakın nasıl ki “ev alma komşu al” derler aynı şekilde “şehir alma esnafını al.” Şimdi nerede o esnaf der gibi yüzüme bakıyorsunuz. Hadi Sır Hocam gibi “dostlarım” diyeyim ben gittiğim her şehirde güzel esnaflar buluyorum. Evet artık sayıları her geçen gün azalıyor; fakat insanlıkta azalıyor ki ahiret yakın. Biliyorsunuz ki kıyamet insanların üzerine kopmayacak, son iyi insan bu yeryüzünden ayağını çekmeden yer yarılmayacak. En doğrusunu Rabbimiz bilir. O zaman kıyamet kopmadıkça iyi adam olmaya ve iyi adamları aramaya gayret edelim. Bu zaman da olmaz bu çağda yaşanmaz, bak işte adam yok demek aynayı kırmak demektir.
Farklı şehirlerde yeniden başlamak zorunda olmanın verdiği bir zorunlulukla şehirle kucaklaşmanın pratik yollarını bulmuş gibiyim. Her gittiğim şehirde daha hızlı yeni bir başlangıç yapıyorum. Ve çoğu insanın yaşanmaz diyeceği beldelerde kendimce nefes alacak alanlar açıyorum. Bunun birazı planlı olsa da çoğunluğu nasip. Örnek olarak bu satırları bir buçuk yıldır yaşadığım Cizre’den yazıyorum. Bir önceki şehir Konya idi. Benim için yaşam ve muhabbet açısından iki şehrin arasında fark olmadığını ifade edebilirim. Kısa bir not ile karşılaştırma yapacağım.
“Bir ara içime dışarı çıkma ve Kırmızı Medreseye gitme düşüncesi doğdu. İç sesimi dinledim. Nereden bilecektim medresede beni bir davetin beklediğini.Namaz sonrası o mekanın gönül eri, biz bir zatı muhteremi ziyarete gideceğiz vaktiniz varsa buyurun, dedi. Hayır deme şansım yoktu; çünkü buraya onun için getirilmiştim ve iyi bir adamla daha tanıştım. Elhamdulillah.” Cizre ile ilgili uzun yazılar yazdım meraklıları ilk paragrafta yazdığım siteden bakabilir. Konya’da Sır Hocamız ve Piri Paşa Medresemiz vardı. Cizre’de Kırmızı Medresemiz ve Ahmed-el Cezerimiz var. Konya’da tefekkür için bazen Meram Bağları’na giderdik. Cizre’de Dicle kenarında yürümek ve bir dost ile muhabbet eşliğinde çayı yudumlama tüm dertlerimize şifa oluyor. Dicle ne türküler söylüyor bir bilseniz.
kırmızı medrese nur saçmaya devam ediyor,
dicle muhabbet eder gibi akıyor,
elhamdulillah.
Hakikat tektir; fakat çok dillidir!
Öyle bir kurum düşünelim ki çok dilli insanlar yetiştiriyor; eğitim, mesleki eğitim, edebiyat, musiki, kültür, sanat, zanaat, iktisat,sosyal, siyaset… belki bir kişi tüm bu yolların hepsinde ciddi bir mesafe alamayabilir; fakat en azından hepsinden dünya denen bu karmaşık düzen içinde yolunu kaybetmeyeceği kadar bilgi sahibi olur. Kendini yetenekli hissettiği alanda kendisine ve topluma faydalı olacak mesafeler alabilir.
Kısaca ne demek istiyoruz. Yetenekli gençlerimizi sadece belli alanlara itip bırakmayalım. Onların ilgilerine göre hizmet edebileceği alanlara yönlendirelim. İşe yaramaz insan yoktur, sadece yararlı olacağı yolu bulamamış adam vardır.
Bazı cümleler buğday başağı gibidir!
Muhabbete kendinden başla!
Hayatın her alanında aşkı muhabbetle şiir yaz/an/mış/acak iyi adamlara selam!
Sen aşk ve muhabbetle rıza için üfle o bir yerde fırtına olur!
Bırakıp gidemediğim, istifa edemediğim tek meslek muhabbet!
İçtenlik/samimiyet/muhabbet en saygısız adamı bile deliğinden çıkarabilir!
İnsan yanar, kimi zaman dıştan kimi zaman içten!
Bazen biz küçülürüz dünya büyür, bazen de biz büyürüz dünya küçülür!
Bir yerde Müslümanların yaşıyor olması orada İslam’ın yaşıyor olduğu anlamına gelmez.
Dolabımda her ortamda giyebileceğim bir elbise mevcut belki sorun bu noktada başlıyor!
Bir yerleşim bölgesinde külliye varsa şehir, yoksa ya köy ya da kent olabilir.
İyi adamlığın giriş kapısında şu cümle yazıyormuş: kıvırtma, zalim olma!
Nefsimi gördükçe nefesim kesiliyor!
Ben susar hayat konuşur.
Not: yazının her paragrafı “muhabbet.rar” formatın da sıkıştırılmıştır, şifresi feraset ve basiret!
Bir kaç kitap önerisi:
Külliye:
-Cantay, Gönül,Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2002
-Gerçik, İbrahim Zeyd, Bir Yönetim Modeli Süleymaniye, Küre Yayınları, İstanbul 2009
Ahilik :
-Doğan, Hulusi , Ahilik ve Örtülü Bilgi , Ekin Kitapevi, Bursa 2006
-Uçma, İsmet, Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik, İşaret Yayınları, İstanbul 2011