Kimi insanlar yaşar ve gider; kimileri yaşar, yaşatır ve yaşamaya devam ederler. Cemil Meriç yaşamaya devam edenlerden, belki de hala onun düşlediği yüzyıl gelmedi. Diğer büyük hakikat arayışçıları gibi o da başka bir dünyanın çocuğu. Cemil Meriç yaşarken anlaşılamadı ve vefatından sonra da kişilerin kendilerini ifade ettiği bir referans olma özelliğinden öteye geçemedi.
Günahları ve sevaplarıyla Cemil Meriç elinde feneri hakikat arayışına çıkmış kişilere yol göstermeye devam ediyor. Bu Ülke, Mağaradakiler, Umrandan Uygarlığa, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana… tüm kitapları bir kilometre taşı. Eğer uzun bir yürüyüşe çıkmaya talipsek heybemize bu kitapları almalıyız. Okudukça bize yeni kapılar açacak olan bu eserler yükselerek patlayan içinden binlerce yeni patlamalar oluşan gösteri fişeği gibidir. O düşündürür ve beynin kilitlerini kırar, hakikat kapısının eşiğinde insanı bırakır, seç “Yol senin.” der. Samimiyete, düşünceye ve kaliteye çağrı vardır satır aralarında.
Cemil Meriç ile kol kola girdiğinizde boş oturamazsınız, artık kaybedecek zaman kalmadığını fark edersiniz. Bizi sürekli ateşleyecek heyecanlara ihtiyacımız var. Aşkımız bittiğinde dünyanın bizi savuran rüzgarlarına kendimizi bıraktığımızda aklımızı ve kalbimizi uyaracak fikir ve gönül elçilerine ihtiyacımız var. Kısacası birbirimize ihtiyacımız var.
Cemil Meriç okumaları ile yoğunlaştığım bir dönemde kaleme aldığım yazıya kulak verelim.
Türkiye ile Avrupa’nın buluştuğu yer : Meriç Nehri. Batı kültürü ile Doğu kültürünün arasından akan su. Meriç nehrinden su içmeden ne doğuyu ne de batıyı anlayabiliriz. Ben o ırmaktan su içtiğimde gerçek Doğu ve Batı ile karşılaştım. Yıllardır bilinen bir gerçek, kendini bilmeyen, batı’nın istediği yere kadar batıyı anlayan bir aydınlar zümresi ya da kendi dar kalıplarına sıkışmış kendinden ve herkesten korkan karşı bir grup. Ne acıdır ki bu durum hala devam etmekte… Hala birileri çağdaşlığı basit mevzularda arıyor. Hala birileri düşünceden kırmızı görmüş İspanyol boğası gibi kaçıyor. Hele bugün ki kısır çekişmeler gözlendiğinde;”Nerede bu ülkenin düşünen insanları?”diye insanın sorası geliyor.
BİRLİKTE YAŞAMAYA TALİP OLDUĞUMUZ BİR TÜRKİYE İDEALİMİZ YOK. Buluştuğumuz ortak bir payda yok. Ne acıdır ki bugün üniversiteler dahil olmak üzere çıkan siyasi! tartışmaların çıkış ve varış noktaları hezeyan. Bugün birbirlerini anlamaya çalışan ve anladıklarının arkasında duracak insanlardan yoksunuz.
Elinde Cemil Meriç kitabı gördüğünüz birine selam verin, onunla oturup sohbet edin ya da Meriç nehrinden su içmiş birinin yazısını okuyun farkı göreceksiniz. Ben bunu yaşadım. Hangi görüşten olursa olsun Üstad’ı okumuş biriyle ortak bir paydada buluşabilirsiniz. Çünkü o üniversitede eğitim almış kişi önce dinlemeyi ve fikirlere saygı duymayı öğrenir.
İşte geleceğin “İRFAN Toplumu”, Üstad’ın düşlediği ve yazılarını mektup olarak gönderdiği toplum : Her düşünceye saygılı, kendi kafasıyla düşünen, önce kendini sonra çevresini sorgulayan, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan, tüm fikirlere açık, ön yargılardan kurtulmuş insanlardan oluşacak. Bizler “Bu Ülke”nin çocukları bu birlikteliğin özlemiyle yanıp tutuşuyoruz.
Eğer bir gün yığın olmadan böyle birliktelik kurulursa, o zaman tüm işleri kendi çıkarlarını korumak olan, kendilerini akıllı sanan ahmaklar korksunlar. Cemil Meriç yaşarken kalemiyle bu çıkar çevrelerine savaş açtı ve hiç bir yere asker olmadan mücadelesini sürdürdü…