Şems Anlatıyor: “Henüz ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı, 30-40 gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim, günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım. Bir gün babam bana çıkıştı ; ‘Oğlum ,dedi, ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum; bunun sonu nereye varacak? Bu davranışlar seni felakete götürecek.’ Ben ona şu cevabı verdim: Baba! Seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin ? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla karışık bir de kaz yumurtası koymuşlar. Vakti gelip de civcivler çıktığı zaman bunlar hep birlikte analarının arkasına düşer giderler , yolda bir göl kenarına rastlarlar. Kaz yumurtasından çıkan civciv hemen kendisini suya atar, bunu gören tavuk , eyvah yavrum boğulacak der. Çırpınmaya başlar . Halbuki kaz yavrusu neşe içinde suda yüzmektedir. İşte seninle benim aramdaki fark da böyledir.”
Selçuk Üniversitesi eski eserler bölümünde ilk kez Makâlât eseri ile karşılaştım; fakat aramızda dil problemi olduğundan iletişim kuramadık. Şems ile muhabbet edebilmek için ne kadar da çok isteğim vardı . Kitabın çevirisini bulamamak beni üzdü. İşte bugün kitapçının raflarından ellerime düşen bu kitap kaç yıllık bir özlemin bitişini müjdeliyordu.
Mehmet Nuri Gençosmanoğlu’nun hazırladığı kitap Ataç Yayınları tarafından (Eylül 2006) 1. Baskısı yapılmış. Yazarın vefat tarihi 1976 olduğuna göre kitabın daha öncede başka yayın evlerinden çıkmış olma ihtimali yüksek. Kitabı baskıya kim hazırladı, daha önce yayınlandı mı? Böyle bir bilgi verme ihtiyacı duyulmamış. Ölüm tarihi yazmasa yazarın yeni yazdığı fikrine kapılacağız. Yazarına bu titiz çalışması için teşekkür ediyor, Allah’tan rahmet diliyoruz. Kitabın ilk satırlarından özenle hazırlandığı belli oluyor; kendinden önceki çalışmaları incelediği, İranlı yazarların eserlerinden faydalandığı, orijinaline en yakın nüshanın kendisine Mevlana torunu tarafından adeta yaz dercesine hediye edilen eser olduğunu satır aralarında belirtmiş.
Hakikati arayanların kitabı, tavuğun altındaki kaz yumurtasından çıkanların kitabı, bitmeyen bir sabırla zamanın mürşidini arayan ve bu yolculukta önüne çıkan her kamil insandan faydalananların kitabı, sonu ölümde olsa aşk için yananların kitabı, akışı normal görünen nehrin dipten tersten aktığını görebilenlerin kitabı. Sokrates, Hallac-ı Mansur, Şems, Sühreverdi ve diğerleri bu arayışın şehitleri/şahitleridir.
Şems, şan şöhretten uzak ; saray , medrese, tekke yerine hanların sıvası dökülmüş loş odasında hasır sertliğini tercih etmiş. Somuncu Baba misali irşat faaliyetlerini alışılmışın dışında sürdürmüş, namı bir diyarda yayıldıysa hemen orayı terk etmiş ve yeni yerler ,yeni yüzler aramış kendisine, ta ki Mevlanasını bulana kadar. Bugünde şöhretten uzak mütevazı türbesinde ziyaretçilerini kabul ediyor. Türbesi restorasyondan geçirilirken bir gece ağlayarak rüyama bile girmişti. O şeklin değişiminden çok özün değişimine adamış kendini. Ey bu diyarın sakinleri bırakın buraları süslemeyin , nakkaşlarınız gönül işçiliği yapsın, yıkılacak duvara yapılan işçilik neye yarar ki! Sonsuza kalacak bir gönlü süslemek yapılacak en hayırlı iştir.
Ben bu satırları yazarken vakit ikindiye yaklaşıyor, henüz kitaptan 10 sayfa okudum; fakat gölümü öyle coşturdu ki bitirmeyi beklemeden kitabın ilk sayfasına bu uzun notu düştüm. Şems ile birlikte ikindi namazını kılmak için yanına doğru gidiyorum. Bize gerçek aşkı anlat, beden kafesinden çıkmanın sırlarını öğret, hakiki manada huzurda durmanın gizemine bizi ulaştır.
Şems aydınlatır…