Mevlânâ Ebû Saîd Muhammed Hâdimî’nin oğluna yaptığı vasiyeti şöyledir:
Allahü teâlâya hamd, Habîb-i ekremine, âl u ashâbına ve O’nun sünnetlerine tâbi olan ve
yolunu sevenlere salât ve selâm olsun.
Ey nasihat kabûl edici, pek aziz oğul Saîd! Allahü teâlâ seni uzun ömür içerisinde sevdiği ve
razı olduğu şeylerle azîz eylesin. Ziyâde ilmin hasıl edeceği takvâ, istikâmet, korku ile mesûd kılsın.
İmâm-ı Gazâlî’nin de buyurduğu gibi, nasihat etmek kolaydır. Zor olan, onu yerine getirmektir. Çünkü nefsin fıtratında, yaratılışında nefsânî arzu ve istekleri sevmek vardır.
Yine nefsin fıtratında, yaratılışında hep kendi temenni ve arzu ettiklerine meyletme vardır.
Kişi, sevdiğinin aybına karşı kördür ve kişinin düşmanı, kendi evinin içindedir. Binâenaleyh o düşmanın zararından ve hîlesinden emin olmak zor ve güç olur. Nefsin kılıcından ve oklarından, ancak kendi Rabbine ve nefsinin Rabbine yalvararak kurtulabilirsin.
Sonra bil ki, ben günahkarım, hatalı nefsime, sana ve bütün kardeşlerime, bilhassa talebelerime ve sevdiklerime, âlemlerin rabbi olan Allahü teâlânın peygamberlerine,evliyasına ve bütün kullarına yaptığı tavsiyeyi yaparım. Cenâb-ı Hak Nisâ sûresi 131. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyurmuştur: “Sizden önce kitap verilenlere ve size emrettik ki
Allahü teâlâdan ittikâ edin (korkun, takvâ sâhibi olun)…”
İmâm-ı Nevevî, El-Minhâc kitabında buyuruyor ki: “Eğer âlemde takvâdan başka hayrı daha
çok toplayan, sevabı daha büyük olan, ubûdiyette, kullukta daha yüksek, kemâle erdirmekte
daha evlâ, dilekleri daha çok birleştiren bir haslet olsaydı, Allahü teâlâ onu tavsiye ve
emrederdi. Çünkü O, kullarına en merhametli, en şefkatli olan ve en çok nasihat edendir.”
İşte bunun için Peygamber efendimizin sevdiklerinden birine yaptığı bir vasiyetinde; “Sana
Allahü teâlâdan korkmayı (takvayı) tavsiye ederim. Çünkü o her şeyin başıdır.”
buyurmuştur.
Takvâ, dünyâ ve âhiretin hayırlarını toplayan bütün mühim işlere kâfi gelen, insanların
ulaşabilecekleri en yüksek derecelere ulaştıran, üzerine ilâve yapılamayacak vazgeçilmeyen
bir esastır. Hadîs-i şerîflerde buyruldu ki: “O kökü sâbit, dalları semâda olan güzel bir
ağaçtır.” ve; “Çirkin bir söz de yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.” Takvâ her türlü kötülüğü zorluğu ve zihni bulandıran, sarhoş eden şeyleri kökünden
sökücüdür. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: “Allahü teâlâ muttakîlerle
(takvâ sâhipleri ile) berâberdir.”
O halde sen, Allahü teâlânın razı olmadığı şeylerden uzuvlarını koruyarak, cenâb-ı Hakk’ı
ululayıp, tespih ederek, her türlü noksan sıfatlardan uzak bilerek kalbini aydınlat. Bütün
gayretini harcayarak ve bütün gücünü sarf ederek onun en üst makamını elde etmeye,ihtimâm göstermeye çalış. Bu konuda dikkatli ol ve sıkı sıkıya ona bağlan.Bu ise ancak, yapılması mahzurlu olan şeylere düşmemen ve yapılması mahzurlu olmayan,fakat terki daha iyi olan şeyleri terk etmen sûretiyle mümkün olur. Bu da ancak inanılacak esaslar, amel edilecek hususlar, normal işler ve muâmelâtta (günlük işlerde) zarûrî bir sebep olmaksızın, ruhsatlardan kaçınman ve İslâmiyet’in azimetlerine sarılmaya devâm etmenle mümkündür.
Bu da, dünyâ ehlinden kaçmakla hâsıl olur. Çünkü dünyâya düşkün insanlarla berâber olmak,tecrübe edilmiş bir zehirdir. Onlarla haşır neşir olmak, kesici bir oktur. Onlardan çekin ve hîlelerine karşı müteyakkız, uyanık ol. Onlarla berâber olmak bulaşıcı, tabiat da onu
bulaştırıcıdır. Dâvetlerine mümkün mertebe gitme. Onları dost edinmekten yüz çeviren biri
demiştir ki: “Onların zararlarının en azı, kendilerine yaptığın ziyâretler sebebiyle, vakitlerini
çalmalarıdır.” Vakit de senin malının sermâyesidir. Ondan bir an geçer de, ömrün müddetince, askerleriyle birlikte meliklerin hazinelerini sarf etsen bile, onu tekrar ele
geçirmek mümkün değildir.Hazret-i Ali’den gelen bir sözde denilmiştir ki: “Ahâlisi senden şikâyetçi olan bir beldede oturma. Zîrâ sen onlarla berâber olmakla küçülürsün.” Ahlâkı ve sireti güzel, salâh ve tevâzuu görülen kimse ile arkadaşlık etmek çok güzel olduğu gibi, bu kötülüklere karşı keskin bir panzehirdir ve muazzam bir iksirdir. Sen böyle bir kimsenin sohbetinde hattâ mümkünse hizmetinde bulun. Sen onlardan olmasan da, ahlâkıyla ahlâklanmak, gidişât ve hikmetlerini anlamak maksadıyla Salihleri sev.
Dedenin vefâtından sonra, rüyâda tavsiye ve nasihat isteyen babana yaptığı vasiyeti al. O
şöyle demişti: şunlar sana nasihat olarak kâfidir. Bak benim yanımda dünyâ malından bir şey var mı? Dünyâya kıymet verme. Ona ve dünyâ ehline ihtiyacını açma. İhtiyaç gösterirsen, her şeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düşkün ve aşağı olursun ve hiçbir şey elde edemezsin. İhtiyacını yalnız Rabbine aç ve dâimâ O’nun emrine uy. İşte o zaman her şey sana muhtaç olur ve her şey hattâ padişahlar senin peşine düşer. Bunlar nasihatların anasıdır,onlarla amel edersen hiç bir şeye muhtâç olmazsın.” Kalk git. Ömrünü seni ilgilendiren faydalı şeylerde harca. Fırsat varken, seni ilgilendirmeyen mâlâyâni şeylerde zâyi etme. şu hadîs-i kudsîye sarıl: “Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen
de hizmet et. Sana hizmet edeni ise yor.” Kim dünyâya tâbi olursa, felâh bulamaz. Âhirette ise kurtuluşa eremez. Dünyâdan ve ona düşkün olanlardan, arslandan kaçtığın gibi kaç. En yüksek olanı, en alçak olanla ifsâd etme. Sermâyeni bâki zillette olan amellere harcama.Resûlullah efendimizin şu hadîsini düşün; “Dünyâ için, orada kalacağın kadar çalış.Âhiretin için de orada kalacağın kadar amel et. Allahü teâlâ için, O’na ihtiyacın
miktarınca amel eyle. Cehennem için, ona sabredebileceğin kadar günâh işle. Dilediğin
gibi yaşa; muhakkak ki sen öleceksin. Dilediğini sev, muhakkak ki ayrılacaksın.
Dilediğini yap, muhakkak sûrette sen onun karşılığını göreceksin.” Peygamber efendimizin şu hadîsine de dikkat et: “Dünyâda sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol.” O halde ömrünü boş şeylerle zâyi etme. Tâatlere, ibâdetlere devâm et. Özellikle tefekkür, düşünme, tecvid ve edeple Kur’ân okuma gibi en fazîletlilerini yap. şüphesiz ki bu,
Allahü teâlâ ile konuşma gibidir.(Farzlarla berâber) nâfilelere devâm et. Teheccüd namazını kıl. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmdemeâlen şöyle buyurmaktadır: “şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.” Yine meâlen buyuruyor ki: “Ey Muhammed! Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Tâ ki Rabbin (âhirette) seni övülecek bir makâma yükselte.”Bâzı âlimler demişlerdir ki: Geceleri ihyâ etmek, Allahü teâlânın aşağıdaki âyet-i kerîmesinde işâret buyrulan hakîki saltanat ve mülktür: “Ey Muhammed! De ki! Mülkün sâhibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğinen verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini azîz kılar,dilediğini alçaltırsın. İyilik elindedir. Doğrusu sen, her şeye kâdirsin.”
İnsanlara davranışını, hilm, sevgi, merhamet, şefkat, rıfk, yumuşaklık, tevazu ve kötülüğü affetme gibi güzel ahlâkla olsun. Sevgili Peygamberimiz; “Fazîletlerin en üstünü, senden kesilene gitmen, seni mahrûm bırakana vermen, sana zulmedeni affetmen, sana kötülük yapana iyilik etmendir.” buyurmuşlardır.
Sükûtu tercih et. Çünkü güzel huyların efendisi, âlimin zîneti, ibâdeti yükseltendir. Dilini
sana layık olmayan şeylerden koru. Sana iyi davranmayanları bırakıp, kendine lâyık bir arkadaş seç. Gaybleri bilen Allahü teâlânın nazargâhı olan bâtını, kalbi harâb edecek şekilde,
zâhirinin zînetlenmesi için çalışma.
Vaktin darlığı bu kadarla yetinmeyi îcâb ettirdi. Eğer daha fazla bilgi almak istersen selefin
nasihatlarına mürâcaat et. İmâm-ı A’zam’ın birinci talebesi ve Hanefî mezhebinin ikinci imâmı olan Ebû Yûsuf’la yaptığı ve El-Eşbah ven-Nazâir kitabının sonunda yazılan nasihatler, İmâm-ı Gazâlî’nin Eyyühe’l-Veled kitabındaki nasihatları İmâm-ı Süyûtî ve diğer âlimlerin nasihatları gibi. Eğer tevfik yetişirse, inşâallahü teâlâ gerisi tamamlanır.
Bu vasiyeti, bereket kazanmak için nasihat kitabı yap. Her şeyin üstünde tut. Ona tekrar bak.Umulur ki, onunla nefsini tezkiye eder, temizler, bize diri iken de, ölü iken de duâ edersin.Allahü teâlâ, bizi mârifetini tatmakla rızıklandırsın ve o şekilde öldürsün. Sen, Allahü teâlânın, en üstün Nebîsine kâmil olarak tâbi olmalısın. O’na ve tâbilerine en üstün tehiyye ve selâm olsun.”