Takiyyüddin ,İstanbul Rasathanesi , Süheyl Ünver

Please follow and like us:

Bazı kitaplar bizi başka kitaplara ve insanlara ulaştırır. Bu nedenle bizi en çok düşündüren, farkındalık oluşturan , yeni kapılar açan, adeta okurken tekrar yazılan kitaplar önemlidir. Beni önsözüyle etkilemeyi başarmış bir kitaptan söz etmek istiyorum. İstanbul Rasathanesi (İstanbul Rasathanesi, Ord  Prof. Dr. Süheyl Ünver, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1985) 

Kitabın yazarı araştırmacı Süheyl Ünver, akademik olarak tıp eğitimi almış, tıp bilim tarihi üzerine çalışan güzel insan. Aynı zamanda güzel sanatlara yani kadim sanatlarımıza ilgi duymuş, araştırmış, yeri gelmiş diz kırmış, o sanatlardan bazılarını öğrenmiş. İlim aşkı onu astronomi konusunda da yazmaya teşvik etmiş. Ciddi bir araştırma sonucu ve çevresindeki bilim insanlarının teşvikiyle bu kitabı hazırlamış. Rabbim güzel hizmetleri ve ülkemize kattığı değer için rahmetiyle muamele eylesin. Amin.

Önsöz ve Prof. Dr. Aydın Sayılı ‘nın İslam Dünyasında Rasathane başlıklı giriş yazısından sonra kitap dört bölümden oluşuyor; Takiyüddin’in Hayatı ve Eserleri, İstanbul Rasathanesi Takiyüddin Aletleri, İstanbul Rasathanesi  ve Takiyüddin’in Çalışmaları, Taküyyiddin ‘in Eserleri. 

“Takiyüddin Mehmed bin Maruf Şam’da ‘Sebaiyye’ ve ‘Takbiye’ medreselerinin müderrisi olan Mehmed bin Maruf Efendi’nin oğludur. 1521 yılında Şam ‘da doğmuştur. Tahsil hayatı Şam, Mısır, İstanbul. Bilinen hocaları; Ali Kuşcu’nun hafidi Kutbiddin ve mahdumu Mehmed ve Saçlı Emiri Efendi. Önce Mısır da görev yapar. 1570 senesinde tekrar İstanbul’a gelir ve bir daha ayrılmaz. 1574’te ilk rasadlarını Galata kulesinde yapar. 1579’da İstanbul Rasathanesi ‘ni kurmaya memur edilir. 1583 senesinde rasathane kapatılır. O husisi çalışmalarına 1585 senesinde vefatına kadar devam eder.”

Kitapta tanıtılan birçok rasat aletini kendi tasarlar ve yapar. Çağının en iyi imkanlarına sahip rasathaneyi kurmayı başarır. Yaptığı çalışmaları kitaplaştırır. 1577’de İstanbul semasında bir ay görülen kuyruklu yıldızı belgeler. Bu kitapta yer verilmeyen mekanik alet, su pompası, otomat icad ettiğini, eskileri geliştirdiğini kaynaklardan öğreniyoruz. O zamanın en iyi astronomu olduğu kadar aynı zamanda mühedistir.

Bu kitap benim için anlamına gelirsek. Kitabın önsözünü okumam kafamdaki birçok soruyu tetikledi. Öncelikli olarak önsözde geçen isimlerden yola çıkarak yakın zamanı düşündüm. Bir genç gelse ve ben bu mesleği yapmak istiyorum dese ona kaç isim sayabilirim. İnsan usta- çırak iliskisiyle yetişiyor. Bir silsiliye edep ile bağlanmadan yol yürümek klavuzsuz, pusulasız açık denizde yol almaya benzer. Bu nedenle mesleki eğitime gönül vermiş biri olarak alanında iyi işler yapmış adamlar dikkatimi çekiyor. Yeni nesillere “Bak bu işi yapacaksan bu adamları tanı.” demek istiyorum. Bu nedenle iyi adamlar defteri tutuyorum ve böyle bir defterin faydalarını dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. Birkaç örnek vererek konuya dikkat çekeyim. Listeyi okurken bazı alanlarda kendi değerlerimize saygılı birçok adam aklımıza gelirken bazı alanlarda isim bulmakta zorlanacağız.  Her alanda kaliteli adam yetiştiremeyişimiz üzerine uzun uzun düşünülmeliyiz. Mühendisler Ahmet Yüksel Özemre’yi, mimarlar Turgut Cansever’i, yönetmenler Yücel Çakmaklı’yı, tiyatrocular Hasan Nail Canat’ı, yöneticiler Fethi Gemuhluoğlu’nu, iktisatçılar Sabahattin Zaim’i, felsefeciler Nurettin Topçu’yu, eğitimciler Mahir İz’i, tarihçiler Halil İnalcık’ı, sosyologlar Cemil Meriç’i, şairler Necip Fazıl’ı, siyasetçiler Necmettin Erbakan’ı, adam “ol”mak isteyenler de Esad Erbili, Mehmet Zahid Kotku, Sami Ramazanoğlu, Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Gönenli Mehmed, Hacı Veyiszade, Fahri Kulu, Esad Coşan, Ali Ulvi Kurucu… gibi  hazretleri tanımak zorundadır.

En önemlisi de iyi meslek ehli olmanın yanında ahlaklı ve çevresine faydalı adam olmaktır. Rabbim her dönem maneviyatımızı diri tutacak adamlar göndermiştir. Bizim kadim eğitim sistemimiz çok kanatlı adamlar yetiştirmiştir. Hem şeyh hem mühendis Hezarfen İbrahim Ethem Efendi’nin hayatını okuduğumda hiç şaşırmadım. Medeniyetimiz bin fenli adamlar yetiştirecek çaptadır; fakat çoğu zaman bu iyi adamlar farklı sebeplerle yeterince değerlendirilememiştir. Meselemiz yeteneklerimizin harcanmasını önlemek olmalıdır. Derdimiz adam kıtlığı değildir, adamdan anlayan rical fukaralığıdır.

Önsöze tekrar dönersek, yakın bilim tarihimizin özetidir. Mesela önsözde geçen Salih Zeki Efendi zamanın en iyi matematikçisi; onu ise yine zamanın en iyi matematikçisi Mehmet Nadir Bey keşfetmiştir. Salih Zeki bilim tarihimiz üzerine kapsamlı çalışma yapan bunu Asar-ı Bakiye başlığı ile üç cilt olarak kitaplaştıran değerli bilim adamıdır. Astronomi bilimi ile ilgili kitapta referans verilmesi boşuna değildir.  Süheyl Ünver’in eserini yazarken istifade ettiği diğer önemli bilim adamı Fatin Gökmen Kandilli Rasathanesi kurucusu, astronomdur. Fatin Gökmen aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy‘u İttihat Terakki’ye üye yapan kişidir. Osmanlı son döneminde ortaya çıkan yabancılaşma, fitne ve siyasi çalkantılar ikliminden hepsi farklı şekillerde etkilenmiştir. Peki, bu iklim günümüzde değişti mi? Biyografilerini okuduğumda daha iyi hizmet edebilirlerdi, insanlık ve dünya onlardan daha fazla istifade edebilirdi, dedim. Bunları söylememizin faydası var mı? Evet var, Akif Üstadın deyişiyle tarihin tekerrür etmesine mani olabiliriz. Yakın zamanı incelediğimizde bilim insanlarımızı körelten yine aynı kısır siyasettir. Bu konu üzerine de uzun uzun düşünülmeli.  Geleneğimizde öyle güçlü medreseler/ mektepler vardır ki devlet değişmiş;fakat onların istikametinden zerre sapma olmamıştır. 

Tarihimizi iyi incelediğimizde ilmiye ve askeriye, sınırlarını ve haddini bilmeden siyasete karıştığında sistem hep yara almış ve kesintiye uğramıştır. Ve bu karışmalar çoğu zaman millete rağmen olmuştur. Biz bu karmaşık konuları bugün bile tam tahlil edip çözebilmiş değiliz. Aynı yanlışlar farklı versiyonlarla devam ediyor, aklıselim düşünenler bunları görecek basirete sahiptir. Ne kalemiye ne seyfiye iktidardan güç devşirecek ne de iktidar onları kullanarak kendi gücünü korumaya çalışacak. Bu çıkar alış-verişi kişilere kısa vadede imkan sunsa bile uzun vadede bu işlerden herkes zarar görüyor, en çok da millet ve geleceğimiz zarar görüyor. Siyasete çok meraklı olanlar cübbesini, üniformasını çıkartıp tabi ki siyaset yapabilirler.

Kitabın önsözü başka neler hatırlattı? Bahaeddin Efendi ve oğullarının kurduğu Islah-ı Medaris (1909) yazım vesilesiyle astronomi konusuna ilgim arttı. Kitabı sahafta gördüğümde tereddütsüz almamı sağlayan konulardan biri gündeme getirdiğim kayıp Ali Kuşçu‘nun gök küresidir. Ali Kuşçu’nun Gök Küresi’ni araştırırken yakın tarih astronomi okuması yaptım ve ilginç profiller ile karşılaştım. Eğitim tarihimizin incelenmesi gereken kilometre taşı Konya Islah-ı Medaris’in açıldığı dönem ile aynı yıllar. Osmanlı- Türkiye Cumhuriyeti sert geçiş döneminden bahsediyoruz. Tanzimat, Meşrutiyet, İttihad Terakki, Batı tarzı mektepler, ıslah edilmeye çalışılan medreseler, tekkeler… Yakın tarihte bilmediğimiz ve üzerine tefekkür etmediğimiz o kadar çok şey var ki bunlardan bu kadar bihaber olmamıza hayret ediyorum. 

Madem astronomi kitabı üzerine konuşuyoruz yeri gelmişken Ali Kuşçu’nun Gök Küresi’yle ilgili ulaşabildiğim son bilgileri paylaşayım. İbrahim Hakkı Konyalı konuya Yeni Asya gazetesinde yazdığı makalede değiniyor. Burada medresenin yağmalandığını, hırsızların küreyi çaldığını belirtiyor. Daha sonra İstanbul’da bir antikacıda küreyi gördüğünü ve ilgililere bildirdiğini, Milli Eğitim Başkanlığı tarafından oradan alınarak İstanbul Rasathanesi’ne verildiğini söylüyor. İstanbul Rasathanesi’nin devamı olarak kurulan Kandilli Rasathanesi’ne konuyu sorduk; envanterde böyle bir kayıt olmadığını belirttiler. Gök Küre’nin Konya’ya nasıl geldiği konusunda da bir bilgimiz yok. Islah-ı Medarisin dahi hocası Ziya Efendi İstanbul’da astronomi dersi de almış, ancak Ziya Efendi’nin İstanbul eğitimine dair bilgilerimiz şimdilik  sınırlı. Yine siyasi ortam nedeniyle yeterince istifade edemediğimiz hukuk alanında uluslararası otorite, diğer ilimlerde yetkin Ziya Efendi’nin hayatını da Islah-ı Medaris de incelenmeli. Hukuk tarihini inceleyenler Ziya Efendi’yi rahmetle anıyor. Eserleri de daha çok hukuk alanındadır.

Kitapta dikkatimizi çeken diğer konu şu ki; matematik, astronomi, mekanik bilimi birlikte ilerlemiştir. Mesleki  ve teknik öğretmen olarak mekanik bilim tarihine ilgi duyuyorum. İstanbul Rasathanesi’nin kurucusu Takiyüddin (1521 – 1585) astronom olduğu kadar iyi bir mekanikçi ve matematikçidir. Ebul İzz Cezeri‘den (1136 – 1206) sonra onun mekanik, otomatik makina dehasını geliştiren Takiyüddin’dir. İki silindirli boksör tipi su motorunu altı silindire çıkarmıştır. Bu otomatlarda kullanılan piston, krank, subap aksamları aynı mantıkla buhar makineleri ve benzinli-dizel motorlarda kullanılmıştır. Arada üç asır olmasına rağmen Cezeri’nin bıraktığı yerden otomatik makine mantığını geliştirmiştir. Mekanik bilim tarihi konusunda bilgimiz sınırlı arada başka bilim adamlarının olması muhtemeldir. Hile kelimesinin çoğulu Hiyel diye adlandırılan mekanik bilimi. Kelimenin türkçe de sonradan kazandığı  anlamıyla çelişen arapça anlamıyla örtüşen bir durum arz etmektedir. “Arapça hîle (hüner, tedbir, çare, yöntem) kelimesinin çoğulu olan hiyel, ilimler tarihinde genellikle “makine bilgisi” veya “mekanik teknolojisi” anlamında kullanılmıştır.” (Hiyel, TDVA, Cevat İzgi , cilt: 18; sayfa: 180)

İstanbul Rasathanesi’nin kurucusu Takiyüddin’nin mekanikçi yönü özellikle dikkatimi çekiyor. Mekanik bilim tarihi konusunda daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. Cezeri’nin ve Takiyüddin’nin eserlerinin ön planda olduğu Gülhane parkında bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi mutlaka gezmelidir. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Cezeri, Taküyyiddin ders kitaplarına yeni girmeye başladı. Liselerde, Meslek okullarında 9. sınıfta bilim tarihi  dersi okutulmalıdır, üst sınıflarda da kendi alanında detaylı bilim tarihi verilmelidir. Şu anda lise düzeyini geçtik teknik okullarda lisans düzeyinde bile saydığımız isimleri ne  kadar tanıyoruz, bilim tarihimizin yeterli düzeyde okutulduğu meçhuldür. Tanzimat ile başlayan batı taklitçiliği ve ezikliği kendi bilim tarihimizden bîhaber olmamızdan kaynaklanıyor. Değerlendirdiğimiz bu kitap bu konuda bizi kendimize getirecek güce sahiptir.

Bu kadar isim verdim, bazı konulara dikkat çektim, sonuç olarak beni etkileyen bu kitap vesilesiyle ne demek istiyorum? Öncelikli olarak burada yazdıklarım diğer yazılarım ile bağlantılı, dikkat çektiğim konuları merak edenler ilgili yazılarıma internet ortamında ulaşarak okuyabilirler. Bu yüzyılın insanı nasipli; elimizin altında bir hazine var, merak ediyor araştırıyoruz, dünya kütüphaneleri elimizin altında; interneti sadece eğlence amaçlı kullanmıyorsak elimizdeki nimetin farkındayızdır.İyi değerlendirilirse internet ortamı dev online bir ansiklopedidir. Yazı vesilesiyle bir kalbe ve akla dokunabilirsek; iyiliğe, farkındalığa, sorumluluk bilincine, güzel ahlaka vesile olabilirsek ne âlâ. Böylece emeğimiz zayi olmayacaktır. Allah’a emanet olun.

Cihad Meriç

You may also like...

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial

Enjoy this blog? Please spread the word :)