Tarihe Komşu Şehir Batman

Please follow and like us:

“Bu toprakların her santimetre karesi tarihle, kültürle, sanatla, maneviyatla yoğrulmuştur. Bizi her daim kardeş yapacak ve tüm zorlama düşmanlıklara set çekecek ortak maya ve hafıza silinmedikçe birlikte yaşamayı şiirleştirmiş bu güzide canlar kıyamete kadar beraber yaşayacaklardır.”

hasankeyf
Tarihler bin dokuz yüz doksan dokuz’u gösteriyor. Sınav sonuç kağıdıma baktığımda Dicle Üniversitesi ibaresini okuyorum. Ve yolculuk başlıyor. Teknik Eğitim Fakültesi Batman ilinde olduğu için Diyarbakır’dan ötelere geçiyoruz. Batman yeni kurulan şehirlerimizden eski yollar üzerinde kesişmemiş. Kara Altın bu şehrin kaderini değiştiriyor. Peki neden şimdi yazıyorum Batman’ı, aslında bazı vesileler ile bu şehirden bahsettim fakat müstakil bir yazım olmadı. Hayat akışıma yeni bir göç yazılma ihtimali beni eski göçlerime götürdü. Ayrıca son zamanlarda kardeşliğin dibine dökülen barutun kokusu daha da artınca bir yıl yaşama şerefine ulaştığım Batman’ı yazmam gerektiğini kulağıma fısıldadılar.

Batman’nın öz merkezinde çok katlı binalar yoktur. Merkezden kenarlara doğru büyük binalar yükselmeye başlar. Ben her zaman az katlı bahçeli evleri sevmişimdir. Merkezde bulanan sağlı sollu dükkanlarla çevrili cadde yanılmıyorsam istasyon caddesi hayatın hızlı aktığı alanlardan birisidir. Biz çarşıya indiğimizde özellikle yere yakın oturduğumuz sandalyelerde çayımızı yudumlamayı severdik. Yemekleri özellikle anlatılmaya değer. Bizim favori yemeklerimiz toprak tencerede pişen patlıcan kebap ve ciğer şiş. Yemeklerin yanında gelen salata eski geleneğe uygun olarak ücretsizdi; fakat bu özelliğin ağır ağır kaybolduğuna da şahit olduk. Birde o yemek yanına gelen binbir çeşit ekmek ve lavaş türlerini söylemeden geçemem. İnce ve yağlı bir lavaş türü vardı ki onu bir kere yemek nasip oldu. Bunların yöre dilinde ayrı ayrı isimleri vardır, maalesef biz bu isimleri aklımızda tutamadık. Arada bahçede toprak tabakta hazırlanmış alabalıkta yerdik.

Sabah erkenden kalkar kampüs karşısında ki çorbacıda çayımı ve çorbamı içer sonra merkeze doğru yürürdüm ki bu mesafe ciddi bir uzunluktadır. Merkezde yere yakın oturduğumuz sabahçı çayhanelerinde tefekkür eder, yazılarımızı yazar ve sonra kampüse dönerdim. Akşam üzeri yine yürüyerek merkeze gider veya yol üstündeki tatlıcı, pastane gibi nezih mekanlardan birinde soluklanırdık. O zaman internet daha çok kafeler sayesinde ulaşılma açıktı. Sohbet odaları, formlar ön plandaydı. Şimdi ki gibi face, twitır henüz ortalıkta yoktu. Her yerde internet kafe vardır ama Batma’nın internet cafesinde yer sofrasında yemeğinizi de yiyebilirdiniz. Hala açık ise o zamanlar bizi ağırlayan SİNET’e özel bir selam.

Batıda yaşayanlarda çok değişik doğu algısı vardır. Özellikle ben bir yıl kaldığım Batman’da hiç problem yaşamadım desem yalan olmaz. Özellikle çok kaliteli insanlar tanıdım. Mesela beni ilk etkileyen PTT şubesine posta kutusu almaya gittiğimde bana karşı memurların davranış şekliydi. Hele o ak saçlı ihtiyar, tavırlarıyla bana kendini çok sevdirmişti. Bir anda memur algımı altüst eden bu olay benim yaşadığım ilk şoklardandır. Oranın özel içeceği meyan kökü’nü hatır için ihtiyarın yanında yudumlayışımda ayrı bir muhabbettir. Ben daha Batman’a varmadan orada bir kişiyle internet aracılığıyla tanışmıştım. Belediyede çalışan bu muhterem bizim Batman’a açılan ilk kapımız oldu. Bana risale-i nur verdiğini de ekleyeyim. Belediyede çalışan arkadaş ile tanışmaya gittiğimde karşılaştığım Mehmet Ali ağabey daha sonraki günlerde muhabbet ettiğimiz özel adamlardan biri olmuştur. Hele o yağmur altında evinde yıkattığı çamaşırlarımı bisikletiyle kampüse getirmesini unutamam. Hazreti İnsan bu olsa gerek, sevdiği için yağmurda ıslana bilen rahmet sever dost.

Batman’da sinirlendiğimiz durumlarda olmuştur. İnsan “yaş”landıkça kötüleri unutuyor iyiler ise her daim yaşıyor. Özellikle Petrol Rafinerisinin Lojman kampüsünün şehirden ayrılmış olması ve ayrı bir yaşam standardında o şehirden kopuk yaşaması beni en çok kızdıran konulardan biriydi. Binbir kontrolle girilen alan şimdilerin güvenlikli sitelerin eski numunelerinden biridir.

Batman yeni şehir olduğu için kent merkezinde tarihin izlerini bulmak zordur; fakat etrafı tarih ile çevrilidir. Özellikle Hasankeyf ve Malabadi Köprüsü ilk akla gelen eserlerdir. Ziyaret etme imkanı bulduğumuz senelerce direnç göstermiş bu tarihi yapılar insanı zaman tüneline sokuyor.

Hasankeyf’in güzelliğinin sulara gömülecek olması ayrıca düşündürücüdür. Belki ileride kayıklarla tarihi yapının ziyaretine gideceğiz. Hasankeyf çok korunaklı bir kale şehridir. İçine tek kapıdan girilir. O kapı açılmadıkça veya yıkılmadıkça büyük bir kaya paçası üzerindeki plato şehre ulaşamazsınız. Şehrin farklı bir özelliği de dicle kenarında kurulu olması ve özel bir gizli merdivenle dicle nehrine inilebilmesi. Yani bu Dicle nehrine inen oyulmuş merdiven kuşatma anında hem kaçmak hem de su ihtiyacı için korunaklı bir çıkıştır. Daha fazla bilgi için: (Hasankeyf)

Malabadi Köprüsü ise aşıkların türküsü olan mostar köprüsünün başka bir ön versiyonudur. Batman barajının hemen önündedir ve aslında bu tarihi köprüde tehlike altındadır. Hele yanına yapılan o estetik düşmanı köprü eski ile yenin farkını ortaya koymuştur. Daha fazla bilgi için: (Malabadi)

Sonuç olarak yolu Batman’dan geçenler muhabbetle çayını yudumlasın ve mutlaka vakit ayırıp çevredeki tarihi yerleri ziyaret etsinler. Bu toprakların her santimetre karesi tarihle, kültürle, sanatla, maneviyatla yoğrulmuştur. Bizi her daim kardeş yapacak ve tüm zorlama düşmanlıklara set çekecek ortak maya ve hafıza silinmedikçe birlikte yaşamayı şiirleştirmiş bu güzide canlar kıyamete kadar beraber yaşayacaklardır.

Yirmi birinci yüzyılda seyyahça görme derdindeki adamın diğer yazılarını okumak isterseniz: (SEYYAH)

Haber Kültür

You may also like...

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial

Enjoy this blog? Please spread the word :)