DOSTA ve DOSTLARA MEKTUP

Please follow and like us:

“Hâlâ kara kalem mektuplaşanlara hediye edilmiştir.”

Bismi Hay / Cihad

Uzun zaman oldu posta kutum yazılı mektup görmeyeli. Yazılı diyorum; çünkü mail kutumuza az çok mektuplar düşüyor, artık maile, kısa bir mesaja bile sevinir olduk. Değerli bir dostun kaleminden satırlar okumak gönlümüzü genişletti. Hasretine tam olarak teselli olmasada bir katre de olsa yüreğimizin acısını dindirdi. Önce Yüce Dost’a, sonra Habibine, Erenlere ve 21. yüzyılda dostluğun yaşanılır olduğunu hatırlatan yol arkadaşıma selam olsun.

Bu zamanda yüksek paylaşımlar yaşamak her ademin harcı değil. Bir şeyler perde oluyor paylaşıma ve arınamıyoruz. Zamanla kirli ellerimiz birbirine muhabbeti geçirmiyor. Yanlış anlaşılmasın hatasız dost aramıyoruz; samimi, güvenilir yaren arıyoruz. İnsandır hata yapar; fakat insan bir gün hatırlar ve eksiklerini düzeltir. Yanlışta ısrar etmeyen kişi kurtuluşa erebilir. Ama önce yol almak için Aşk-ı Muhabbet gerekiyor. Tek azığımız aşk ve muhabbet, bizi daha iyi adam yapacak olan, birbirimize yakın kılacak olan tek sermayemiz.

“Elhamdülillah” diyorum; çünkü Rabbim öyle nimetler verdi ki ne kadar şükretsek azdır. Ancak en çok insan nimetine şükrediyorum. Bana yaren kıldığı güzel insanlara, telefonu kaldırdığımda ulaşacağım veya yürüdüğümde ulaşacağım güzel dostlara. Kendimi çok zengin hissediyorum.Ve bugünün bütçelerinin karşılayamayacağı rakamlara sahibim. Evet anladığın gibi ben insan zenginiyim. Rabbim sayılarını çoğaltsın. Çok güzel insanlar tanıdım ve bir bir hayatıma iyi insanlar girmeye devam ediyor.
İşte sevgili dostum bunlardan biri de sensin. Oturup sesli veya sessiz saatlerce konuşabileceğim nadir insanlardan birisin. İki alemde de yan yana oluruz inşallah.

Türlü imtihanlardan geçiyoruz. İman etmekle başlıyor büyük imtihan.Ve inandığın gibi yaşama gayreti sınavı zorlaştırıyor. Farklı olana talipsen zorluklar olacak, bazen kaybettim sanacaksın, aslında tam da o gün kazandığın gündür.

Hep rayına girecek bir hayat istedim; fakat olmuyor. Demek ki tren değiliz, kuyruk olamadık. Hakikat yolu bazen otoban gibidir; fakat bilmediğin bir anda ya viraj veya daralma olabilir. İşin cilvesi bu, naz makamının güzelliği. Çok rahat bir yaşamda ne kadar hakikati düşüneceksin. Kuş tüyü yastıklarda, yediğin önünde yemediğin arkanda nasıl düşünceye gebe olabilirsin. Doğum her zaman sancılıdır. Kendimizi tekrar doğurabilmemiz için bütün sancılara hazır olmamız gerekiyor.

Hakikat yolunda mısın, yaşayacak geçimliğin var mı, hayatı paylaşacak dosta ve dostlara sahip misin? Kulluğunu arttır, şükret, bilmediklerini öğrenme yolunda ol.

Allah aşkını ara, nereye gizlendiği belli olmaz.
Bir nefes çek ve gelsin huzur.
Bırakma tut ve dinlen.
Sürekli tutamazsın.
Kaçtı mı bir daha çek.
Soluk alman ne zaman nefes makamına gelir.
İşte o zaman huzur dostun olur.
Her soluk “Allah” der.

Selam ve muhabbetle dostum.

CİHAD MERİÇ

(Konya “Alaaddin-Su Deposu” tramvay hattında yazılmıştır.)

Bismi Hu / Ahmed

Evvel dostun ismi düştü kalbime. Kalp, yüzünü akla döndü. İnce bir hatırlayışla dile hükmetti akıl. Dil, sükut içine, gurbet içine ele bıraktı emaneti. El,dile geldi. Kaleme söyledi. Kalem mütelaşi bir heyecanla kağıda açtı sırrını. Söz kağıda değdi, söz yerine geldi.

Dostun önce adı düştü kalbe: Sabret! Sav ve aş! Müşkilatla savaş. İyiye, iyiliğe muhabbetle “istikamet al, yürü, koş ve aş!”
Mektup demiş idik, söz demiş idik. Zamanın dışarıda kısaldığı, içeride ise azaldığı anların birinde, hayallere ve bekleyişlere yakın bir yerden yazıyorum sana bu satırları. İnsanı sevdiklerini daha bir hatırladığı, daha bir özlediği yerden, yer ve zamanın içinden çekip çıkarılmış bir boşluk anında…

İyi olduğunu ümit ediyorum.Ümidim üzere dua ediyorum. Allah yüzünüze gülsün, daim gülsün.

Bu garibi sual edersen, oldukça yorgun bir halde akrep ve yelkovanı yoklayan gözlerimle gece servisini bekliyorum. Bir aydır dışarı çıkamadığımdan kendimi daha yorgun hissediyorum. Çarşıyı “ kilitleyenler” hayallerimin kapılarını açtıklarının farkında değiller.

Nasip olursa bu hafta sonu bu mektup postaya verilecek ve yürünülecek, sadece yürünülecek. Yürürken düşünülecek, üşünülecek. Ama “ayakkabılarım”zemine değdiği anda bir gün ceketini alıp gökyüzünün altında dilediğince yürüyebilecek zamanlara olan imanım daha bir artacak.

Biri bana : “Üzülme dışarısı soğuk,içerisi sıcak.” dedi. Sahi soğuk özgürlük, sıcak esaretten daha mı kötüdür?

Cevabını sen daha iyi bilirsin.
Kendime bakıyorum ne çok alışmışım gökyüzüne, burada daha iyi anlıyorum. Sabah araçtan inerken otuz adım, gece dönerken otuz adımlık gökyüzü. Fazlası yasak! Bir mana arıyorum bulamıyorum. Belki de yerdeki yıldızların gökteki yıldızlardan daha az olduğunu fark etmemek için! Kim bilir. Bilen bilir.

Daha fazla yazacak takatim kalmadı, dua et bir ay üstüne çarşı diyebileyim. Dua et, mart kokan, kar kokan titrek bir özgürlüğü sıcak bir esaretin yerine tercih edebileyim. Bekleyişin sonu bir kez daha “yasak”olmasın. Ve bir gün ruberu görüştüğümüzde sor, gökteki meleklerin rütbesini söyleyeyim.

Not:Kusuruma bakma kağıt için. Allah’a emanet ol. Hz.Ömer’in mumu kadar kağıt var, Hz.Ömer’in mumu kadar kağıt yok!

AHMED

You may also like...

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial

Enjoy this blog? Please spread the word :)