Bu ramazan ayında yolculuk planım yoktu. Her zaman olduğu gibi planlayabilseydim son on gün itikâf için Konya’ya giderdim. ( Bu yazı geçen yılın yazısı, nasip olursa bu yıl Konya planı var.) Bu yıl Kastamonu’da Pirimiz Şaban-ı Veli Hazretleri makamında firsat bulduğum kadar itikâfa girmeye çalışacağım. Dostlara hatırlatalım en güzeli bu dünyanın kirinden on günlüğüne Allah’ın mescidine sığınmak ,buna fırsatı olmayanlar o havayı biraz olsun hissedebilmek için birkaç günlük itikâfa girebilir. İtikaf için birkaç gün bile fırsat bulamayanlar en azından son on gün namaz için mescide girdiklerinde itikâfa niyet etsinler.
Çalıştığım kurumdan Sakarya’ya bir iş için gidip gidemeyeceğim sorulduğunda önce oruçlu yolculuğun zor olacağını düşündüm. Bir süre düşündükten sonra İstanbul ramazan iklimini solumak için bu yolculuğu kabul ettim. ( Bu yıl erenlere selam vermek için tekrar yoldayız. 2019 Ramazan)
Ne diyor Pirimiz Şaban-ı Veli Hazretleri:
“Gelişiniz güle güle
Gidişiniz güle güle
Her işiniz güle güle olsun.”
Taşköprü ‘de pirimizin yaşadığı sokağa selam vererek yola çıktım. Türkevleri aynı sokağı süslüyor. Kastamonu ilçeleri ve köylerinde her geçen gün azalmakla birlikte insana huzur veren müstakil, cumbalı , bahçeli evleri görmek mümkün. Kısaca ev geleneğimizi görmek için sadece Safranbolu’yu değil tüm Kastamonu ve çevresini gezmeliyiz. Bu evlere bakmak bizi tefekküre sevk ediyor; nasıl oldu da bu güzel mimari eserleri terk ettik , hiç bir özelliği olmayan beton kafeslere teslim olduk. Hadi diyelim aşhap ev zor ısınıyor, beton binanın köselerine ahşap masif koyduğumuzda bile durum farklı oluyor. Girişler , kapılar, tokmaklar… bunlar da mı ısıyı etkiliyor? Biz estetik duygumuzu kaybettik. Durumu olan da olmayan da aynı zevksizlikte buluşuyor. İnşaallah eskilere bakıp biraz kendimize çeki düzen veririz.
Böyle başladı yol. Onlar zincircidirler, tutarlar, bırakmazlar. Tutulmak? Ay tutulması mı? Güneş tutulması mı? Pirimiz ve arkadaşları İstanbul dönüşü bolu civarında konakladıklarında, zikir sesleri duyarlar. Dikkat kesilince yakındaki tekkeden geldiğini anlarlar. Şaban-ı Veli’nin yanında bulunan dostları hemen zikrin geldiği tekke’ye gitmek ister. İleride büyük mürşid olacak Şaban hoca, işte o zaman bu cümleyi kurar “Onlar zincircidir, adamı tutarlar.”
Otobüsün lastik patlamış bir baktım pirimizin hocası Hayreddin Tokadi hazretlerinin karışısındayız. Elhamdülillah , Estağfirullah ,La ilâhe illallah , Allah… Zikir sesleri. Hayreddin Tokadi hazretleri, Pirimiz Şaban-ı Veli hazretlerinin mürşidi. Kastamonu ‘dan selam getirdik. Daha doğrusu o bizi de yoldan geçerken tuttu. Sen bütün medreseleri bitir, sonra gel burada “ol”. İşte böyle, tefekkür etmeli. Her zaman söylüyoruz,büyüklerin yanında yapılacak tek iş var, tefekkür. Aşevi aktif. Çorba kaynıyor. Saat 10:00- 18:00 arası bacası tüten bir tekke daha. Elhamdulillah.
Bu zincir hikayesi bana Akşemseddin’in , Hacı Bayram Veli dergahına rüyada zincir olan tespihle getirilmesini hatırlattı. Bazen de Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin Üftade dergahına gelmesinde olduğu gibi olağan üstü bir hikaye zincir olur ve adamı olacağı yere çeker. Dostum sen hikayeleri birleştir. Bu işler ancak nasiple açıklanır.
Sakarya’dan “iyi adamlar defteri”mize kayıtlı Murat kardeşim ile muhabbetleştik. Misafirperverliği için teşekkürler. Ne diyoruz: “81 il bir iyi adam.” Herkesin kendine göre bir teşkilatı var. Bizim de iyi adamlar teşkilatımız var. Elhamdülillah. Modern dünyaya çomak sokmak = muhabbet.
Sakarya’da işlerimizi hallettik, ver elini Üsküdar. “Nasip olursa Cuma Üsküdar iftarı Tespih çayevinde yapmayı düşünüyoruz. Cumartesi iftarı her zaman olduğu gibi Fatih Atpazarı’nda Dayıların çayevinde olsun. Katılmak isteyenler rezervasyon yaptırsın.” Programımızı sosyal medya hesabımızdan yazdık. Bizim iftarlar kendine has ; biri tatlıları ,biri lahmacuları , biri çayları… getirir. Adam sayısına göre sofra zenginliği, buna bereket diyoruz. Geleneksel çay ve muhabbet İstanbul iftarları kısaca böyle tanımlanabilir. ( Yine iftarlar Fatih Atpazarı, Eyüp Sultan, Üsküdar Tespih Çayevi)
Gülnuş Emetullah Valide Sultan camisine cuma namazına yetişiyorum. Cuma namazı büyük camilerin hünkar mahfillerine çıkmak için fırsattır. Hemen üst kata çıkıyorum. Namaz sonrası da cami avlusunda revakların serinliğinde tüm yükümü bıraktım. Külliyeleri işte bu güzellikleri yaşattıkları için seviyorum.
Hu erenler. Önce Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri makamındayız. Sonra kısa vapur turu ile Beşiktaş, vaktim olsa uzun vapur turu olarak Beykoz veya Haliç hattını kullanırdım, Şeyh Yahya Efendi Külliyesi’ndeyim. İki kelime : Huzur ve kediler.
Çay ve muhabbet İstanbul iftarını , külliye buluşlarımızın en sıkı takipçisi dostum İskender hoca ve Taşdelen ormanı yürüyüşlerimizin rafıkı dostum Avni hocayla birlikte yaptık. Muhabbetli bir gün oldu. Zaten işimizi soranlara , “işimiz muhabbet” diyoruz. Akşam çayına “Üsküdar Kitabı” yazarı Sinan Yılmaz hocam da katılıyor. Üsküdar sokaklarında hep birlikte salacak sahiline doğru yürüyoruz. Sinan hocam anlatıyor, biz dinliyoruz; çünkü Üsküdar’dayız. Üsküdar, Kastamonu sancağına bağlı olduğunu anlatırcasına tek tük kalmış Türkevlerini önümüze çıkarıyor. Sokaklarda yürümek her zaman neşelendirmiyor. İmrahor Camii yanında yükselen yapı tadımızı kaçırıyor. Bu yapılar hepimizin tadını kaçırmalı değil mi? Doğayı, tarihi eserleri korumak marjinal bir hareket mi? Vakti olan baksın bu yapı , tarihi caminin yanına yakışmışmış mı? Biraz daha ileride ahşap evin deve boynunlarını kontrol ediyoruz. Beton mu, sıvanmış mı? Geceyi Salacak’tan kadim İstanbul ‘u seyrederek tamamlıyoruz.
Cumartesi günü Avrupa yakasını gezmeye Eyüp semtinden başlıyoruz. Zal Mahmut Paşa külliyesinin sahaflar çarşısı olarak kullanılan medresesindeyiz. Medreseye kitap yakışıyor. Tarihi eserler aslına uygun veya en azından yakın işlevde kullanılsın ve kamuya açık olsun. Kimse insanlığın malı olmuş bir eseri özel mülkü gibi kullanmamalıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlar tarihi eserlerin aslına uygun ve topluma açık kullanılmasını takip etmelidir.
Ebu Eyüp el-Ensari hazretleri makamını ziyaret ediyoruz. Her zaman olduğu gibi büyüklerin huzurunda tefekkür. O’nu bu beldeye yaşlı haliyle hangi Aşk-ı Muhabbet getirdi ? Eyüp tepesine telefirik ile çıktık büyüklere dua ederek iniyoruz. Kaşgari Tekkesi’nin yanına geldiğimizde dıştan hâlâ tekkenin açılmamış olduğunu düşünüp hayıflanıyoruz. Dört yıl gibi uzun süren yenileme çalışmasından sonra ikindi namazı açılacağını öğrendiğimizde hemen geri dönerek bu güzel ana şahitlik ettik. Daha eksikleri var, mescid kısmı bitmiş, anladığım kadarıyla mescid açık olacak. Bizim gibi özlemle bekleyenlere duyurulur. Bütün tekkeler önemli , bu tekkeyi ayrıcalıklı kılan Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve nicelerinin irşadına vesile olması. Üstadın “O ve Ben” kitabı burada okunmalı. Tevafukun böylesi dostlar başına, sen gel ta Kastamonu’dan İstanbul’da Tekke aç! Tekkelerin/külliyelerin bacasının tütmesinin derdiyle yanan biri olarak bu açılıştan mesud oldum. Yeni Necip Fazıllar yetişmesi için o tekkelerde gençlerin kalplerinden ve akıllarından yakalayacak Abdülhakim Arvasi hazretleri gibi İnsan-ı Kamillere de ihtiyaç var. Tekkelerin tam imarı ancak böyle olur. Şimdi bu havayı soluyan ben yazmayayım da seni kim yazsın aziz İstanbul.
Esad Coşan Hoca Efendi’ye ve diğer iz bırakmış iyi adamlara selam vererek tepeden aşağıya indik. Vapurla Eminönü, ne güzeldir vapur yolculuğu, keşke daha fazla hat olsa.
Haliç’ten tarihi yarımadaya selam vererek ilerliyoruz; Sultan Selim, Fatih, Bayezid külliyeleri ve çağa meydan okuyan son büyük külliye Süleymaniye. Şehirlerimiz kalbi , fikri, merkezi külliye olarak büyümeliydi . Dikkat edilirse İstanbul’un külliye külliye büyüdüğü anlaşılır. Her padişah bu külliyelerle adlarını sonsuzluğa yazdırmış. Hem dünyayı hem de ahireti imar etmiş inşaallah. Rabbim hepsinden razı olsun. Bizi hangi eserimiz kalacak?
Ayasofya meydanında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğünde açılan kitap fuarına uğramadan olmaz. Bir sürü alınacak kitap var. Bayezid meydanından hem Süleymaniye’ye hem de Fatih’e iftar için yetişebiliyorduk. Fuar yerinin eski muhitine gelmesi yoğunluk olarak etkilemiş gibi; fakat biz iftarı planladığımız yerde yapamadık. Karşılıklı selamlaşan iki medeniyet sembolü Ayasofya ve Sultanahmet. Çağa karşı kalıcı sözümüz olması için böyle eserlerle, sanatla, zanaatla konuşmak gerekiyor.
Fatih Atpazarı meydanında bulunan Dayılar çayevinde çaylarımızı içiyoruz. Hani diyor ya üstad Nuri Pakdil “portakal alınca kasa ile alırım.” Bizim muhabbet yaklaşımımız böyle; hesapsız, samimi. Muhabbette israf olur mu?
İstanbul vesilesi ile yazdıklarımı bir araya topladım. Birkaç yazı daha yazmalıyım, dedim ve bu yazı ortaya çıktı. İstanbul’da ne bir süre yaşadığıma ne de ayrıldığıma pişmanım. Her şey yerli yerinde ve zamanında oldu. Elhamdülillah. “İstanbul’a duyduğum bu muhabbete rağmen nasip olursa zorunlu görev bittiğinde bu şehirden ayrılmayı ve yine eskisi gibi yılda birkaç kez ziyarete gelmeyi düşünüyorum. Ya nasip!” Böyle, yazmışım bir yazımda ve şimdi Kastamonu’dayım.
Kainatın Seyyahı