Not: Sunu üzerine tıkladığınızda ilerleyecektir.
YARDIMLAŞMA
Açılan bir avuca bırakılan soğuk demir para, yüreğe bırakılan esenlik, düşünceye açılan pencere, omuz omuza katlanılan hayat, O’nun ipine tutunarak birlikte adımlanan yol, bir ekmeğin bölüşülen parçaları, kubbenin altına sığan yüzler, çoğalmanın yolu, gönülden verilen her şey: YARDIMLAŞMA.
Yardımlaşmak; bölündüğünde dumanla birlikte kokusunun etrafı mis gibi doldurduğu ekmekle başlar. Ekmek emeği temsil eder. Kendisi aç iken yarım somun ekmeğini paylaşabiliyorsa insan, ulaşması gereken yerlere doğru yükseliyordur. “En sevdiklerinizden vermedikçe gerçek paylaşımı yaşayamayacağımızı” söylüyor bize Yüce Yaratıcı. Sofrasını insanlara açamayan başka ne paylaşabilir ki? Belki de en büyük sorunlarımızdan biri sofrayı bölüşmeyi öğrenmeden başka paylaşımların olabileceğini düşünmek.
Yardımlaşmak çoğalmaktır. Fiziki anlamda bir şeyden verildiğinde eksilme olması gerekir. Fakat yaşayanlar bilir, elimizdeki bölüştükçe artar. Rabbimiz bire on vaat ediyor. Ne güzel ticaret, aklını kullananlar için. Kat kat fazlasını kazandıran böyle bir ticaret var mı? “Her geleni Hızır bil” diyen medeniyet insanı boş çevirmemiş. Paylaşma adına yüzlerce kurum oluşturulmuş bugün bile işaretlerini gördüğümüz vakıflar veren el olmanın üstünlüğünü yaşayan medeniyetin dikili anıtları. Cami kenarlarına taşa sıkıştırılan ve sadece ihtiyacı kadar muhtaçların aldığı açık kasalar nerede? Alanda verende üstün. Şimdi herkese daha çok para gerekli, günümüzde acaba o sadaka taşına elini atan bir kuruş bırakır mı ? Paranın taşa sıkıştırılacak basit bir meta olduğu anlaşıldığında, İNSANLIK merdiveninde bir basamak daha yükseleceğiz.
Bilgi de ancak paylaşmakla çoğalır. Bildiklerimizi sadece kendimize saklarsak bizimle unutulur gider. Başkasına bir şeyler anlatmaya çalışırken yeni bilgiler öğrendiğimiz çok olmuştur. Bu cümle aklıma nasıl geldi, şu kelime dudaklarımın arasından nasıl süzüldü? İnsan birbiriyle yardımlaştığı sürece yükselen İNSANDIR. Öğrendiklerini tohum gibi toprağa saçmak ne güzel meziyet. Ne zaman çatlayacağı belli olmaz tohumun, bir fidan olup yükselmeye başlarsa işte o zaman seyret alemi. Bildiklerini sınırsız olarak öğretmeye çalışan akl-ı selim insan daha çok ilim sahibi olacaktır. Bu sırrı bilenler öğreticiliğin zirvelerine ulaşmışlardır. İsimlerini kitaplara sığdıramadığımız belki de bundan dolayı unutmaya başladığımız yaşamış ve yaşatmış insanlar yardımlaşmanın hakikatini biliyorlardı.
Her işin başı edep. Yardımlaşmanın da bir adabı var. “ Sağ elin verdiğini sol el duymayacak” demiş büyükler. Hakikat ölçüsüne danışıp neyi, ne kadar, kime vereceğimizi öğrenebiliriz. “ En yakınından başla” der mesela. Yetime, miskine, yolda kalmışa, dula, borçluya…
Hak etmeyene vermek israf olabilir. Denizi testiye sığdırabilir misin? diye sormuş aşkın Piri Mevlana. Bu da bize bilgi paylaşımında ki ölçüyü gösteriyor. Karşımızdakinin kabına göre hareket etmeliyiz, ona anlayabileceği kadar bilgi vermeliyiz.
Medeniyetimiz yardımlaşmanın zirve noktalarını görmüş. Etrafımıza baktığımızda ilgisizlikten, tahripten yıkılmamışsa bir çok kurum ile yüz yüze gelebiliriz. Bu eserler nereden ortaya çıktı. Tüm yıkımlara rağmen ayakta kalan ve adım attığımız her coğrafyadan bize selam veren güzel işaretler. İnsanlar çok malım olsun diye biriktirseydi bu eserler olur muydu? Şu beldeye bir cami, medrese, han, hamam, kütüphane, çeşme, şifahane… yapmak isteyen gönül, hangi yüceliği içinde barındırıyor. İşte bu noktada biriktirme kültürü ile paylaşım medeniyetinin farkı ortaya çıkıyor. Bugün dünyada açlık, hastalık, cehalet, ruhsuzluk hakimse bunun nedenlerini hep birlikte düşünmeliyiz.
Tüm iyi insanları medeniyetimizi tekrar ihya etmeye çağırıyoruz. Bizler sofralarımızı, gönüllerimizi, bilgilerimizi paylaşabilirsek hem bu dünyada hem de diğer alemde aziz oluruz.