Ladik’li Ahmet Ağa’dan sonra ikinci gönül eri ziyaretimizi Hadimi Hazretleri’ne yapıyoruz.Ziyarete giderken Hadimi Hazretleri hakkında bir araştırma yaptım, topladığım bilgilerin çıktısını aldım ki yolculuk esnasında okuyabilelim. Zamanın ön plana çıkan alimi olmuş, ünü İslam coğrafyasının başkenti İstanbul’a kadar ulaşmış. Konya’nın bir beldesinden yükselen Gülün kokusu uzak diyarlara yayılmış.
Yola çıkış saatimiz geldi, bir güzeli görmeye gidiyoruz. Hayatınıokuyarak, nasihatlerini dinleyerek yaklaşık iki saatte Gönül Erinin huzuruna vardık. Yol boyunca manzara görülmeye değerdi. Güzel ve sakin bir dağ yolundan arabamız ile ilerledik. Yolun bir kısmı yeni yapılmış geriye kalan bölüm yapılmakta, şimdiye kadar bu kadar geniş ve trafiği az yol gördüğümü hatırlamıyorum.Eski yolun kıvrımları da farklı duygulara kapı aralıyor. Güzel insanlarla yapılan yolculuğun her şeyi güzel oluyor.
Vuslata erdiğimizde yükseldiğimizi anladık. Buhara’dan kalkıp buralara gelmek ilginç geldi zahiri gözlüklerimize… Diğer gözlükleri takınca ancak manevi bir işaretle bulunabilecek bir mekan olduğunu anladık. İslambol,Konya gibi ilim başkentleri varken neden HADİM? Hayatta herkesin bir görevi var ki hiçbir canlı boşuna yaratılmış değil. Bu görevin farkına varabilme basiretini gösterenler yaşamda bulunmaları gereken yeri bir şekilde idrak ediyorlar. Bazen sahih bir rüyanın bazen de Şeyhin attığı bir asanın gösterdiği bölge onlara yol gösteriyor. Kim diye bilir ki bu topraklar sadece kılıçla alındı. Gönüller keşfedilmeden topraklar fethedilebilir mi?İşte Toros Dağlarının eteklerindeyiz ve bir sahibi var. İnsan-ı Kamiller için yer ve mekan önemli olmamış onlar Üstadın deyişi ile zamanı ve mekanı aşmışlar.
Huzur bölgesine geldiğimizde önce buz gibi berrak dağ çağlayanında arındık, dünün kirleri aktı üzerimizden.Ruhumuz genişledi, bedenimiz rahatladı, aklımız sükuna erdi. Ne eskinin pişmanlıkları ne geleceğin endişesi, sadece O ve biz. Bir dağ beldesinden beklenemeyecek kadar temiz bir şadırvan ve camiyle karşılaştık. Hocam hemen kokuyu aldı ve bizleri uyardı. Artık huzurdaydık ve mis kokuları kainatı dolduruyordu.
Her nefes yeni bir dirilişin habercisi bu diyarda.
Namaz her daim yükselmede…
Kar , güneş, ilkbahar, sonbahar hepsi birlikte bizi karşılıyor, nedense hiç yabancılık çekmedik. Tüm ömrümü geçirmeye hazırdım, işte böyle bir yakınlık. Şimdi daha iyi anlıyorum evliyanın Medine’de yaşama isteğini. Efendimizin huzuru insanı kim bilir nasıl sarıyordur. Sadece O’nun yolundan yürümekle şereflenen bu insanlara böyle bir Rahmet yağıyorsa siz o has Gül’ün yanını düşünün. Ya Rahmet kaynağı cenneti idrak edebilir miyiz? Şimdi düşünmeliyiz cenneti ve Huzur-u İlahiyi.
Hadimi Hazretlerinin kabrindeyiz. Hocam; Fatiha,Yasin-i Şerif, İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyor ve ardından bildiği tüm duaları yapıyor bizler “Amin” diyoruz. Bir bilen ile ziyaretin farkı ortaya çıkıyor ve kapılar açıldı, biz deryaya…
Büyük öğreticinin talebeleri ile ders yaptığı o ağacın altındayız, Rabbim kimsenin kimseye faydası olmadığı günde o ağacın altında buluşmayı nasip eylesin, Hocam ve üç talebe toplam dört kişiyiz(Ben,Cüneyt,Timur). Çıkımızı açtık, Rabbimizin bize ihsan ettiği rızktan alıyoruz. Muhabbet demlenerek devam ediyor; sükut ediyor kainatı seyrediyoruz yada gönlümüzü birbirimize açıyoruz. Eksilmeyen bir Rahmet bizimle , çünkü derdimiz belli bir Allah dostunu ziyaret ve yükseldiği makamın ayak izlerini görmek. 10 yaşında hafız, 27 yaşına kadar önce babasından olmak üzere Hadim, Konya, İstanbul beldelerinde ilim tahsili. 27 yaşından sonra bölgenin irşad edicisi. 23 eser sığdırmış 61 yıllık(1701-1762) ömre ve sayısız yaşayan kitaplar bırakmış kendi çağına ve sonrakilere…İstanbul’da kalmasını isteyen Padişaha nazikçe hayır diyebiliyor; çünkü onun derdi bu dünya makamı değil o bambaşka bir makama talip. O’nun bölgesi işte burası ;HADİM. Bu bölgeden çıkacak yeni güllerin habercisi; Memiş Efendi, Muhammed Bahaddin , Fahri kulu, Hacı Veyiszade Mustafa …
Hadimi Hazretlerinin yaktığı ateş gönüllerde yanmaya devam ediyor. Gönlünü açanlar bu ateşten bir pay alacak; “hamdım, yandım,piştim” diyecekler. Kendi asrında bölgenin Piri Mevlana gibi. Sadece nasihatlerini okuyabilsek zamanın tüm problemlerini çözebiliriz. İşte bu şekilde anahtarlar(Kuran-ı Kerim, Efendimizin Hadisleri,Efendimizin takipçilerinin sözleri ve o cümlelere yaklaşma derdinde ki tüm sözler.) ortaya dökülmüşken bizler kapıları kırmaya çalışıyoruz.
Hayatını ve nasihatlerini mezarı başına bıraktık ki gelenler bilsin burada kim yatıyor. Birde Somuncu Baba’nın hayatını bıraktım ki insanlar Şahları da bilsinler.Aksaray’dan yayılan miski amber nerelere ulaştı biz bilemeyiz. İstanbul Fatihinin Hocasının(Akşemseddin), Hocasının(Hacı Bayram-ı Veli), Hocası (Somuncu Babam) işte Anadolu’nu hakiki anahtarı. İstanbul fetih olunmasaydı bu topraklarda kalabilir miydik?
Ayrılık zamanı geldi, bir selam verip çekiliyoruz huzurdan içimizde bir parça bırakıp. Dönüş yolu da güzelliklerle dolu biliyoruz ki Aşkın Piri Mevlana’ya , Hazreti Şemse, Sadreddin Konevi’ye varacağız. Hadimi Hazretlerinin kitabından okumalarla Konya’mıza döndük.
Ne güzel yol
Kıvrım kıvrım
Gül yatağı
Erenler otağı
Hadimi Dergahı.
01 Mart 2006 Çarşamba