Benim tanıdığım Nuri Baş Ağabey;
Nuri Baş Hoca’yı ziyaret bizim için büyük bir zevkti. Nuri Hoca Mevlana civarında bulunan İl Halk Kütüphanesi’nin arkasındaki iki çarşının sarraflara yakın olanının ikinci katındaki bürosunda (Büro, Nuri Baş Kütüphanesi olarak hizmetini sürdürmektedir.) ilim taliplerini bekliyordu. Mekan, fiziki olarak daracık bir çalışma bürosuydu; fakat manen o kadar genişleyebiliyordu ki o mekanın sınırlarını görmek bizim için çok zordu. Nuri Baş Hocamızın konuklarını kabul ettiği, bizler için hazırlandığı eserlerini yazdığı bürosunda; Osmanlıca, Arapça ve Hat dersleri de veriyordu. Kapısı herkese açıktı, özellikle gençleri gördüğünde gözlerinde ayrı bir parıltı oluşurdu.
Ben onu bir cümle ile “İş Tezgahının Üzerinde Şiir Yazan Adam” olarak hatırlayacağım. Elli yıllık esnaflık hayatında kalemini bırakmamıştır; hayat boyu öğrenme ve öğretmeyi en güzel şekilde yaşamıştır. Hayatının hiç bir vaktini boş geçirmeme gayretinde olmuştur; “Bir işten yorulduğunda yeni bir işe koyul ve yorul.” düsturunca hayatını emekli olduktan sonrada en verimli şekilde sürdürmüş ve mektep haline getirdiği bürosunda örnek bir hizmeti bizlere miras bırakmıştır.
İyi bir ticaret erbabı, iyi bir mümin, iyi bir şair, iyi bir hat ve musiki sanatçısı, arapça ve osmanlıca öğretmeni olarak bize insanın hakiki bir donanım için nelere muhtaç olduğunu gösterir. Aslında bu konuları uzun uzun tefekkür ederek eğitim anlayışımızı sil baştan yenilemeliyiz. Hedefimizde nasıl bir İNSAN modeli var? Hangi eğitimlerle bu hedef modele ulaşabiliriz? Bizim sitemizin derdi de bu soruların peşinde kendini, ailesini ve çevresini gerçekleştirebileceği yolu arayanlara bildiği kadarıyla ip uçları vermektir.
Doğumu;
1930 yılında Konyanın İnlice Köyü’nde doğdu. 1946 yılında ailece Konya’ya hicret etti.
Eğitimi;
1946 yılında Konya’nın Bulgurcuk Tekkesi Kuran Kursundan Muhterem ve Merhum Hakkı Özçimi Hocaefendi’den hafız olarak mezun oldu. Özel olarak Hacı Veyszade Mustafa Efendi, Hacı İsa Efendi, Sıdkızade Ali Efendi ve Postalcı Hacı Abdurrahim Efendi gibi üstadlardan dini bilgiler ve kıraat dersleri aldı. Bilhassa Hacı Veyszade Mustafa Efendi ve Çiğilli Cemil Efendiden Arapça, sarf nahiv, fıkıh,akaid ve siyer gibi dini ilimler tahsil etti. Hariçten İmam Hatip Lisesi imtihanlarına girdi. Konya’nın musiki üstadlarından ve bir müddet de üstad Saadettin Kaynak’tan bazı ilahiler meşk etti. Yine özel olarak merhum avukat Mehmet Emin Bolay’dan Farsça ve Edebiyat dersleri aldı. Hattat Şükrü Efendi ve Hattat Hüseyin Öksüz Beylerden hat dersleri meşk etti ve icazet aldı. Mevlid-i Şerif ilahi kaside naat münacat marş gibi edebi ve musiki eserlerini çeşitle cami meclis ve mahfillerde icra etti. Şiir ve makaleler yazdı.
Hizmetleri;
Kendisi hayatı boyunca şiire özel ilgi göstermiştir. Dükkanında bir taraftan müşteriler ile ilgilenirken ruhuna gelen güzellikleri tezgahının üzerinde duran küçük deftere yazdığını söylerdi. Esnaflık ile ilim tahsilini beraber götürmesi bize ahi geleneğini hatırlatmaktadır. Böyle bir yolun bugünde yaşanacağını göstermek bizce başlı başına özel bir hizmettir.
1992 yılında 50 yılı aşkın bir süre devam ettirdiği ticari hayattan ayrıldı ve Büyük Selçuklu Kültür ve Eğitim Vakfı kurucuları arasında yer aldı.
Ayrıca yurt ve okul yapımı için Selçuk Üniversitesi’nin karşısında bulunan arsasını bağışlamıştır. Bağışladığı arsaya yurt yapılmış, vefatına kadar o yurtta da dersler vermiştir. O arsaya okul da yapıldığında Hoca Efendi’nin hayali gerçekleşmiş olacak ve inşallah bu ve diğer hizmetleri ile amel defteri açık kalacaktır.
Eserleri;
Son döneme damgasını vuran çalışması; Meram Belediyesi Kültür Yayınları tarafından yayınlanan “Mana ve Mefhumuyla Mesnevi’den Parıltılar” adlı eseridir.
Şafak, Yeni Meram, Konya Postası, Yeni İstiklal ve Merhaba Gazetelerinde, Oku, İslam Düşüncesi, Altınoluk, Gözyaşı ve Ribat Dergilerinde şiir ve makaleleri neşredildi.
Yayınlanmış eserleri şunlardır: Kervan (1986), Hadîs-i Şerîflerden Buketler (2002), Nûrlu Ufuklara (2003), Mesnevî’den Parıltılar (2006), Esmâ-i Hüsnâ (2007).
En son hazırladığı Esma’ün Nebi ve Merhaba Gazetesin’de neşredilen kelimelere yazdığı beyitler basılamamıştır. Bu eserlerin kopyaları kendisinin bir dostu tarafından bilgisayar ortamına alınmış, cd halinde arşivlenmiştir. İnşallah bu eserler tekrar basılır.
Nuri Baş Hoca’yı yetiştiren çevre;
Eğitiminin başlangıcında Hacı Veyiszade Hoca Efendi’yi tanımış olması, ona hayat boyu yüreğinde ilim aşkını hissetme hasleti kazandırmıştır.
Nuri Hocamız anlatıyor: “12 yaş civarındaydım, Alaaddin Tepesi mevkisinden Piri Mehmet Paşa (Mevlana civarındaki Hacı Veyiszade’nin görev yaptığı cami.) camisine her sabah namaza gelir, ezanı okur , müezzinlik yapardım. (Bu çocuğa o şevk verilmiş ki koşar adım sabahın erken saatinde 1 km’ ye yakın bir mesafeyi yürüyor.) Mesela adam gelir; ‘Benim ineğimin sütü kesildi hocam’ der, Hacı Veyiszade Hoca tamam ihvanım diyerek hemen ardına düşerdi, yollar şimdiki gibi değil, vasıta desen hiç yok; fakat hoca hiç hayır demezdi. Bir başkası gelir; ‘Bizim çocuğa kızı vermediler’ der, hoca onunla da ilgilenirdi. Yolda gördüğü herkese selam verirdi. Şimdi bu şekilde Hakkın Rızası için her müşkülata koşma derdinde olan adamı insanlar neden sevmesin. Hem irşat edici vaazlar yapar hem de talebe yetiştirir birde üstüne kendisine koşan herkesin derdi ile dertlenirdi.”
Nuri Hoca daha bir çok olay anlattı, Hacı Veyiszade’nin yanında bulunduğunda bazı olağanüstülüklerle de karşılaşmış. Yine Nuri Hoca anlatıyor : “Büyük bir gürültü ile irkildim, çarşıda yangın alevlerini gördüm, çiviler füze gibi fırlıyor. Hemen olay yerine koştum, Hacı Veyiszade Hoca herkesten önce oraya varmış , bir ezan okuyalım inşallah dedi. Bir yandan yangın söndürme uğraşları devam ediyor. Kendim bizzat şahit oldum ezan okunmaya başlayınca alevler geri çekilmeye başladı.” Tarihin son tanığına her zaman gıpta ile baktık, onlar Büyük Osmanlı Devleti’nin son münevverlerinin yetiştirdiği Alimleri gördüler. Biz şimdi onlardan faydalanabilirsek büyük bir başarı, ya sonrakilere biz hangi anılarımızı anlatacağız.
Hocamızdan yeterince faydalanamadık; fakat bazen yaptığımız küçük ziyaretler bizim için unutulmaz anılar olarak kalacak. Bir kaç kez hatıralarını yazmasını istemiştim, kendini anlatmayı sevmediğinden yazarız der ve konuyu geçiştirirdi. Şöyle uzun bir röportaj yapmak istiyordum, oda nasip olmadı. İşte ölüm bütün planları suya düşürdü.
Nuri Baş Hoca’nın vefatı ve mezar yeri.
Vefat etmeden bir kaç gün önce ayakta dolaşabiliyormuş. Kendisi uzun süre yatağa düşmeden 15 Şubat 2009 tarihinde (79 yaşında) hakkın rahmetine kavuştu. Ben İstanbul’da olduğum için cenaze törenine katılamadım, o günü görenler nezih bir kalabalığın kendini uğurladığını anlattılar. Üçler Mezarlığına sırlandı. Mezarı hayatı boyunca dikkat ettiği vezin kültürüne uygundur; ikinci caddenin ikinci sokağında ki ikinci çeşmenin arkasında babasının ayak ucunda yatmaktadır.
Mezar taşında kendi yazdığı bir dörtlük ibret vesikası olarak ziyaretçileri selamlamaktadır.
Şu dünya yurdunda boğuştum durdum
Boş yerlere birçok hülyalar kurdum
Sana layık kul olamadım affet
Rabbim cennet olsun benim son yurdum.Nuri Baş
Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. Dostlar dualarınızda O’nu da unutmayın.
Eserlerinden seçmeler;
YA RASÛLALLAH
Yâ Rasûlullah firâkın yaktı, ben soldum bugün
Ah nasıl etsem tahammül, dertliyim doldu bugün
Sîne sûzân, dilde giryân, dil perîşân, kıl medet
Bîkesim, bir çare lutfet. çâresiz kaldım bugün
Hâki pâyin, pürşifadır şüphasiz mücrimlere
Arttı derdim, bir şifâ almak için geldim bugün
Rahmetten lil âlemînsin sen şefîu’l-müznib’in
Ey kerem ummânı sultanım ümid buldum bugün
Nuri Baş
HACI VEYİSZADE HOCA EFENDİYE
Gaip olmaz Hak için hizmet veren bir Hak eri,
Tac olur başlarda, onlar varis-i peygamberi.
Yadı var, milletce maruf “VEYİSZADE” Mustafa,
“Candı, bir alimdi, bir arifti kim, dolmaz yeri…” *
Nuri Baş
* Şiirin son mısrasında ebced hesabıyla vefat tarihi düşülmüştür. Hicri: 1379
ALİ ULVİ KURUCU AĞABEY’E İTHAF
Ey melek simalı sultan, ey güzellik meşheri,
Ey hakikat aşinası, ey derin mana eri,
Sen Rasulün ravzasından bir muattar goncasın,
Bahtiyarsın, komşu kılmış, Hak sana Peygamberi…Nuri Baş
ALİ ULVİ KURUCU AĞABEY’İN CEVABI
Ey gönüldaş, kıt’anız aslında bir gül bahçesi,
Çağlayan her mısra’ından bülbülün muhrik sesi,
Maneviyyat aleminden feyz alan ilhamınız,
Bir ilahi neş’enin tarife sığmaz bestesi.Ali Ulvi Kurucu
Cihad Meriç / Konya / 15 Şubat 2009 tarihinde bir kısmı yazılmış ve 14 Şubat 2010 günü eklemeler yapılarak tekrar yayınlanmıştır.